Çanakkale Savaşı'nda mekanizması bozulan topun 276 kiloluk mermisini sırtına alıp namluya süren ve ardından ateşleyerek İngiliz zırhlısı 'Ocean' adlı müttefik gemisini batıran Seyit Onbaşı'nın 3'üncü kuşak torunlarından Muhammed Yıkar, Tekkeköy ilçesindeki Şehit Nejat Yaman ve Lütfiye Dr. Kenan Yılmaz Ortaokulu'nda öğrencilerle buluştu. Sosyal bilgiler öğretmeni Mevlüt Yamaç'ın daveti üzerine okula gelen Yıkar, dedesi Seyit Onbaşı'yı öğrencilere anlattı. Muhammed Yıkar, "Dedem Koca Seyit, 1910 yılında askere gitmiş. Balkan Savaşları'na katılıp memleketi Havran'a dönmeyi beklerken büyük savaş başlamış. Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesi'nde topçu eri olarak görev almış. Savaş esnasında yapılan atışlar nedeniyle tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalanmış. Bunu üzerine dedem 276 kilogramlık top mermisini kaldırıp sırtlayarak top kundağına yerleştirmiş. Üçüncü atışta geminin ağır hasar almasına ve batmasına neden olmuş" dedi.
EVİNE UZAKTAN SABAHA KADAR BAKMIŞ Seyit Onbaşı'nın 1918'de askerliği bitirip köyüne döndüğünü kaydeden Yıkar, "Çanakkale bizim köye 150 kilometre mesafede. 13 günde gelmiş yaya olarak. Gece köye ulaştığında direkt evine gidememiş. Eşinin başka biriyle evlenmiş olabileceğini düşünmüş. Evine uzaktan sabaha kadar bakmış. Gün aydınlandığında eve girip çıkan olmayınca hanımının ismini çağırarak eve yaklaşmış. Benim ninem o zaman 8 yaşında çocuktu. Kapıya çıkıp baktığında babasını görüp korkmuş; içeri kaçıp annesine kapıda yabancı biri olduğunu söylemiş. Hanımı kapıya gelmiş ama o da gözlerine inanamamış. Seyit Onbaşı'na onu öldü bildiklerini, askerlik şubesinin onlara 'öldü' diye kağıt verdiklerini söylemiş. İlk başlarda ninem babasına uzak durmuş, sonra yavaş yavaş alışmış" diye konuştu.
ATATÜRK'ÜN YANINA GÖTÜRMÜŞ
Büyük dedesinin Ulu Önder Atatürk ile karşılaşmasını da anlatan Muhammed Yıkar, "Seyit Onbaşı, köyde keçi çobanlığı ile uğraşmaya bir yandan da kaçak mangal kömürü yapmaya başlamış. Kimseye top kaldırıp gemi batırdığını, savaşın seyrini değiştirdiğini söylememiş. 1929 yılında Atatürk Havran'a bir açılış için gelmiş. Kaymakama Seyit Onbaşı'yı sormuş. Onunla görüşmek istediğini söylemiş. Jandarmalar bizim köye gelmişler. Seyit Onbaşı'yı alıp kaymakama götürmüşler. Kaymakam onu geceden tıraş ettirmiş. Kendi ceketini giymesi için ona vermiş. Atatürk'ün yanına götürmüş. Atatürk dedemin durumunu anlayınca ona maaş bağlatmayı teklif etmiş. Dedem kabul etmemiş. Eski işini yaparak geçinmeye devam etmiş. Sonraki yıllarda bir zeytinyağı fabrikasında çalışmış. Bu sıralarda üşütmüş. Zatürreye çeviren hastalık onun 50 yaşında hayatını kaybetmesine neden olmuş" dedi.
EVİNE UZAKTAN SABAHA KADAR BAKMIŞ Seyit Onbaşı'nın 1918'de askerliği bitirip köyüne döndüğünü kaydeden Yıkar, "Çanakkale bizim köye 150 kilometre mesafede. 13 günde gelmiş yaya olarak. Gece köye ulaştığında direkt evine gidememiş. Eşinin başka biriyle evlenmiş olabileceğini düşünmüş. Evine uzaktan sabaha kadar bakmış. Gün aydınlandığında eve girip çıkan olmayınca hanımının ismini çağırarak eve yaklaşmış. Benim ninem o zaman 8 yaşında çocuktu. Kapıya çıkıp baktığında babasını görüp korkmuş; içeri kaçıp annesine kapıda yabancı biri olduğunu söylemiş. Hanımı kapıya gelmiş ama o da gözlerine inanamamış. Seyit Onbaşı'na onu öldü bildiklerini, askerlik şubesinin onlara 'öldü' diye kağıt verdiklerini söylemiş. İlk başlarda ninem babasına uzak durmuş, sonra yavaş yavaş alışmış" diye konuştu.
ATATÜRK'ÜN YANINA GÖTÜRMÜŞ
Büyük dedesinin Ulu Önder Atatürk ile karşılaşmasını da anlatan Muhammed Yıkar, "Seyit Onbaşı, köyde keçi çobanlığı ile uğraşmaya bir yandan da kaçak mangal kömürü yapmaya başlamış. Kimseye top kaldırıp gemi batırdığını, savaşın seyrini değiştirdiğini söylememiş. 1929 yılında Atatürk Havran'a bir açılış için gelmiş. Kaymakama Seyit Onbaşı'yı sormuş. Onunla görüşmek istediğini söylemiş. Jandarmalar bizim köye gelmişler. Seyit Onbaşı'yı alıp kaymakama götürmüşler. Kaymakam onu geceden tıraş ettirmiş. Kendi ceketini giymesi için ona vermiş. Atatürk'ün yanına götürmüş. Atatürk dedemin durumunu anlayınca ona maaş bağlatmayı teklif etmiş. Dedem kabul etmemiş. Eski işini yaparak geçinmeye devam etmiş. Sonraki yıllarda bir zeytinyağı fabrikasında çalışmış. Bu sıralarda üşütmüş. Zatürreye çeviren hastalık onun 50 yaşında hayatını kaybetmesine neden olmuş" dedi.