Son günlerde toplumsal olarak geldiğimiz durumu özetleyen bir cümle aslında, bir alametle gidiyoruz ama sonumuz hayrola…
Oldum olası karamsar sonları dinlemekten ya da yazmaktan hiç hoşlanmam. Fakat bu gidişatın ucundaki yolun sonu çok karanlık…
Siyasi tartışmalar ya da ülkeler arasında yaşanan sorunlardan bahsetmeden önce bir toplumu ne bitiriri tartışmak gerekiyor.
Bir toplumun kültürel yapısını ve durumunu en iyi özetleyen yer, bana göre gazetelerin üçüncü sayfa haberleridir. Bilmeyenler için kısa bir açıklama yapayım; ağırlıklı olarak, kaza, darp, cinsel şiddet, bıçaklama, adam yaralama, öldürme gibi adli olayları işleyen haberlere verilen addır. Daha anlaşılabilir olması için biraz daha açmak gerekirse üçüncü sayfa haberleri genelde dizilerde hüngür hüngür ağlanan, bağımlılık yaratan, reyting sağlayan ama realiteye gelince herkesin hesaplaşmaktan korktuğu konuları içerir. Bu konularla gerçek hayatta yüzleşmek dizilere bağımlı olup ağlamaya benzemez ya da kanal değiştirip kaçamayız bu acılardan. Ciddi bir toplumsal çözülme ve yozlaşma özelliği gösteriyoruz aslında lakin bu bizim toplumsal yapımıza çok ters.
Her gün daha duyarsız, her gün daha öfkeli, her gün daha tahammülsüz…
Her yeni gün bir diğerinden daha acı sonlara gebe…
Son dönemlerde hayatımızda virüsten çok daha tehlikeli şeyler olduğunu siz de fark ettiniz mi?
‘Sevgisizlik’ gibi…
Bulaştığı ruhu dipsiz bir girdaba sürükleyen, vicdanında boğan ve yenmemiz gereken en azılı düşmanımızdı belki de.
Popüler kültür, sosyal medya, gösterişçi tüketim hepsi iş birliği yapmış gibi bizi oyalayıp, duyarsızlaştırıyor. Bu öğrenilmiş çaresizliğe hepimiz boyun eğmiş hareket etmeden sadece bekliyoruz.
Konuyla ilgili Türkiye listesinde trendlerde olan bir belgeselden biraz dem vurmak istiyorum. Ayrıca izlemek isteyenler için belgeselin adı ‘The Social Dilemma.’
Sosyal mecralarda beğenilenlerle ödüllendirilip bunu değerlerimizle ve gerçekle bir tutuyoruz. Koca bir nesil artık daha kaygılı, daha pasif. Sahte haberler gerçeklerden çok daha hızlı yayılıp, bizi oyalar hale geldi. Kurmaca söylentilere boğularak, gerçek hayattaki acılardan ise koşarak kaçıyoruz. Hepimizin bu kurmaca hayatta bir doğrusu var ve bu yüzden birlik olamıyoruz. Paylaşılan hikayeleri takip ettiğimiz kadar yanımızdaki insanın gözlerindeki gerçek hikayeyi fark etmez hale geldik. Gözlerin anlattığı o gerçekler…
Bu sorunların bir tek çözümü yok ama bilmediğimiz, sınanmadığımız acılar hakkında yorum yapmak yerine bilinçlenip, harekete geçmeyi deneyebiliriz.
Hepimiz içimizde yaşadığımız o bastırılmış gerçeklerden kurtulmak için bir çaba içerisindeyiz. En çokta sevgisizliğimizi bastırmak için…
Bunu bu şekilde başarmaya çalışmak yerine yüzümüzü vicdanımıza dönüp, ruhumuzdaki bir yerde saklanan o sevgiye ulaşmalıyız. Çünkü aslında en büyük kıyamet sevgisiz bir ruh ve sevgisiz bir toplumdur.