Madde kullanımdan, teknoloji bağımlılığına kadar her türlü bağımlılık çağımızın en karmaşık ve yaygın toplumsal sorunlarının başında gelmektedir. Toplumun her kesiminde, her yaştan insanda görülen bu olgu, yapılan bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmış durumda. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık 35 milyon insan madde kullanım bozukluğuyla yaşamaktadır. Teknoloji bağımlılığı ise özellikle genç nesiller arasında endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Yapılan araştırmalar, gençlerin günde ortalama 7 saatini ekran başında geçirdiğini ve bu durumun bilişsel gelişim, sosyal beceriler ve ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yarattığını göstermektedir. Kendi yaşamınızdan ufak örneklerle (uyku kaliteniz, dikkat süreniz vs.) daha net farkına varabilirsiniz.
Mekân, zaman ve kişi fark etmeksizin, bağımlılıklar adeta bir salgın gibi yayılıyor. ‘’Her yerde, her şey, herkes.’’
Toplumun görmezden geldiği, sessiz çığlıkların yankılandığı, en kırılgan ve en güçlü anların kesiştiği, gerçekliğin soğukluğunu hissettiğim bir eserin önsözünde çok etkilendiğim satırlarda da söylediği gibi.
‘’Sonuçta bizler ormanda yaşayan atalarımızdan; en çok korkan, şüphelenen, kaygılanan, öfkelenen, saldıran, kaçan, çapkın olanların torunlarıyız. Cesurlar, zayıflar, kırılganlar, kaygısızlar, sadakatliler ölüp gittiler ve çoğalamadılar.’’ Bu sözler, bağımlılığın insan doğasındaki kırılganlıklarla nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne seriyor. Varoluşsal bir durum bu.
Işıklar ve aynalar illüzyonunda trajedimizi unutmak için yaşıyoruz.
Toplumsal olaylardan ve yaşadığımız toplumdan hepimiz sorumluyuz.
Ölümün rengi, acının rengi, umudun rengi, emeğin rengi ve gülüşün rengi aynıdır. Bizi ayıran tek şey; nefretin rengidir. Günümüzde insanlar renklerin arkasına saklanan bir karanlık olmayı tercih ediyor.
Tam da bu noktada, Azra Kohen'in ‘’Mutluluk beyni bakterilerden koruyan en temel şeydi aslında ama kopyalandıkça anlamsızlaşan, sahteleştiğinde zehirleyen ve içinden çıkılmaz bir arayışa dönüşen tek duyguydu. Mutluluk beyni bir kalkan gibi korurken, sahtesi resmen adım adım öldürüyordu beyni. Uygarlıkların mutluluk takıntısıyla tüketici toplumları doğurmasının da nedeniydi bu. Mutluluk arayışı için kahrolmak olacaktı insanlığın sonu. İlk kullanımla birlikte, ilk defa hissedilen o sahte mutluluk halinin peşindeki bağımlı, sahteliğin içinde eriyip yitip gidene kadar.’’
Nörobilimsel araştırmalar, bağımlılığın beyindeki ödül sistemini etkilediğini ve dopamin salınımını artırarak geçici bir haz duygusu yarattığını göstermektedir. Her yerde, her şeyin ve herkesin feda edildiği görkemli ve uyuşmuş haz çağı. Ancak bu durum, zamanla beyin kimyasında değişikliklere yol açarak bağımlılığın kalıcı hale gelmesine neden olur. Ayrıca, genetik yatkınlık, çevresel faktörler ve psikolojik travmalar da bağımlılık gelişiminde önemli rol oynamaktadır.
Bağımlılıklar, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir yara. Her birimiz, bu yarayı iyileştirmek için sorumluluk almalıyız. Bu yarayı iyileştirmek için, siyasi politikaların da devreye girmesi gerekiyor, yargılamadan. Bu bağlamda, her çocuğun eşit eğitim hakkına sahip olduğu, çağdaş ve bilimsel bir eğitim sistemi kurarak, erken yaşlardan itibaren bağımlılıkla ilgili bilinçlendirme çalışmalarına öncelik verilmelidir. Okullarda, ailelerde ve toplumun her kesiminde farkındalık yaratacak eğitim programları düzenlenerek, bu konuda bilinçlenme sağlanmalıdır. Bağımlılığa yol açan derin yoksulluk, işsizlik, sosyal dışlanma gibi sorunlarla mücadele etmek için güçlü bir sosyal-toplumcu devlet anlayışıyla hareket edilmeli, özellikle dezavantajlı gruplara yönelik destek mekanizmaları geliştirilerek, onların topluma yeniden kazandırılması sağlanmalıdır. Medyanın bağımlılıkla mücadelede önemli bir rol oynadığına inanıyorum. Özgürlükçü ve demokratik bir medya ortamı yaratarak, doğru ve güvenilir bilgilere erişim kolaylaştırılmalıdır. Bağımlılıkla mücadelede yerel yönetimlerin yeri tartışılamaz bir gerçekliktir. Yerel yönetimler güçlendirilerek, onların yapacağı sosyolojik ve risk analizleri neticesinde daha etkin çözümler üretmeleri sağlanmalıdır. Bağımlılıkla ilgili bilimsel araştırmalara destek verilerek, bu alandaki bilgi birikimi artırılmalı, uluslararası işbirliği yapılarak, en etkili uygulamalar ülkemize taşınmalıdır. Dijital okuryazarlık eğitimleri yaygınlaştırılmalı, ailelerin çocuklarının ekran başında geçirdiği süreyi kontrol etmelerine yardımcı olacak araçlar geliştirilmeli.