"Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir."
Cümleyi okuduktan sonra üzerine ne bir kelam etmek ne de açıklama yapmak istemiyor insan. Dupduru, apaçık bir gerçeklik…
Evini, barkını, toprağını, özgürlüğünü ve en önemlisi yaşama hakkını elinden aldığımız canlar bu denli tartışmaların konusu olmamalı ve bu kadar değersiz olmamalıydı. Her şeye bu kadar değer atfeden insanların, kalbi olan duyguları olan (korkunç şartlar altında acımasızca yetiştirilmediği sürece) gözlerine sevgi ile bakan hayvanlara bu denli gaddar olmasına o kadar şaşırıyorum ki… Korkunçça ve korkakça bir kötülük bu.
Hümanist bakış açımın ötesinde evrendeki canlılarla ilgili bir çıkarım yapacak olsam kuşkusuz ki “Kötü canlı yoktur, kötü yetiştirilme tarzı vardır” şeklinde olurdu.
Kendi türümüzle ya da başka türlerle ilgili verilecek her kararda adalet terazisi tüm hassasiyetiyle yüreğe kurulmalıdır. Yaşanılan olumsuz durumda faturayı bütüne kesmek bizi istenilen çözüme götürmeyeceği gibi, kaosa da sürükleyebilir.
İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmazmış bazı ruhlar bir ömür uykuda kalmaya mahkûm gibi.
Yaşanılan talihsiz olay ve sonrasında asla çözüm odaklı değil sorunu daha da büyük bir sorun haline getirmek odaklı tavırlar sayesinde sayısız hayvan yine ve yeniden katledildi. Masum bir canlıyı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir.
"Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten... Olmazsa insan olmaz yüreğim" misali. Acaba bu kadar acıya yeryüzü nasıl dayanıyor?
“Öfkeye sarılmak birine atmak için kavradığınız sıcak bir kömür parçası gibidir; yanan aslında sizsinizdir.”
Öfkesine yenik düşüp sayısız cana kıyan, mezar olan o eller ya da o yürekler aslında kendine kor bir vicdan ateşi oldu. Aslında yanan, sizsiniz, sizin insanlığınız…
Dili var ancak derdini anlatamaz, hakkını savunamaz. İhtiyaçları için yardım, bağış toplayamaz. Ancak derin derin bakar insanın gözüne…
Herkes kendi derdine düşüp hayatına devam ederken onlar böyle derin derin bakmaya, yok olmaya, eksilmeye devam eder sadece. Ya bir uzuvları kesilir dünyeviler tarafından ya tecavüze uğrar kimse de konuşmaz onda bıraktığı yıkıcı etkiyi ya da çarpınca birileri yol kenarı olur sahipsiz mezarları, dönüp bakılmaya dahi tenezzül edilmezler. En büyük sahipsizler mezarlığı otobanlardır bence. Bu canların vebali tüm insanlığın, tüm toplumun boynunadır. Sesi olmayana ses olmak insaniyettir. Haksızlık karşısında kayıtsız kalanın, haksızlık yapandan farkı yoktur benim gözümde. Umarım bir gün hak temelli tartışmaların hüküm sürdüğü, başta yaşam haklarının gerçekten korunduğu, tüm canlılara yoldaş olduğu günleri görürüz.
Ve çocuk şu hikmetli açıklamayı yaptı: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti.’’