‘Gençliği anlamaz hale gelmişseniz, dünyadaki işimiz bitmiş demektir.’
Anlamak belki de en meşakkatli fillerden, her birimiz anladığımızı sanırız sahiden kaçımız tam manasıyla anlamayı başarır ki? Hele de konu her kesimden bireyin, itinayla yerdiği bir yerlerinden çekiştirip sürekli irdelediği bir topluluksa?
Neden gençlere bu denli bir anlam atfedilmiştir? Sorgulamaya, soru sormaya başladığımız an temelinde yatan denklemi çözmüş olabiliriz ya da çözüme yaklaşmış olabiliriz ancak. Sonrasında bu olgu hakkında yapılması gereken revize ve değişimleri listeleyebiliriz. Gençler hakkında söz sahibi gençler olmalıyken sayısız insanın-kendi çevreniz de dahil-siyasi veyahut her kesimden otorite fark etmeksizin bir şeyler söylediğini görürsünüz.
Gençlik sosyolojisi, gençlik sorunları hatta gençlik katılımı başta olmak üzere birçok alt başlığa ayırabileceğimiz darmadağın, kırılmış, incitilmiş bir konu bu.
Hassasiyetin arttığı diğer her konu gibi, görülmesi duyulması gereken bir konu. Şimdi, uçan bir güvercinin kanatlarının kırıldığını düşünün. Her şeyin sığabileceği genişlikte bir gökyüzünde kanatları koparılmış bir güvercin. Hatta güvercin sürüsü… Sahi dupduru, herkese yaşam bahşeden gökyüzü neden güvercinin kanatlarını kırmayı istesin ki? Bir genç olarak hâletiruhiyemi ancak bu şekilde teşbih edebilirim.
Ne mutlu gençliğinde genç olabilene misali. Zaman içerisinde barındırdığı anlardan ibaret aslında. O anı nasıl yaşadığı, nasıl hissettiği, nasıl bir yaşamsal dinamikle var olduğu, iskelet sistemi haricine onu ayaktan tutan şeyin tam olarak ne olduğundan ibaret. Burada ki kastım varoluşsal bir sorgulamadan ibaret değil; tamamen gençlerin ne hissettiğini, neyi göğsüne bastırdığını daha objektif analiz edebilmek niyetiyle sorulan sualler. Şimdi sen sor bakalım kendine; sen gençliğinde genç olabildin mi? Suale verdiğiniz cevaba göre yaşamınıza dair birçok ince nüans şekillenecek.
Burada sayısal verilere, rakamların acımasız gerçekliğine değinmek istemiyorum çünkü çıkacak sonucun doğruluğu da her çağda olduğu gibi kuşkusuz ki tartışılacaktır. Olduk olası zaten iğreti gelmiştir bize bu rakamlar, değil mi?
Çoğunlukla kimse zikretmek üzerine düşünmek istemez.
Parmaklarımızla karşı tarafa işaret ederken aslında diğer dört parmağımız kendimize dönüktür. Bu kısmı derinlemesine düşününce birine bir yargıda veyahut bir itiraz da bulunmadan önce itiraf etmesi gerekir ki konunun daha fazla kısmı kişinin kendisi endeksli bir durumdan kaynaklanmaktadır. İtiraz etmek yerine, itiraf etme kısmına evrilirsek belki gençleri anlama kısmında büyük bir adım atmış oluruz. Suçlayıcı ithamlarda bulunurken bu ithamda bulunmama sebep olan faktörlerin neresindeyim ben diye kendinize sormayı ihmal etmeyin. Bunu sadece gençler için özelleştirmeden tüm hayatınıza sirayet etmiş bir metot olarak da kullanabilirsiniz.
Anlamanın ve anlatmanın meşakkatli yolculuğuna vedayı yalnızlığı ve hüznü yaka çiçeğine iliştirmiş, içindeki kırgın çocuğa şiir yazdıran şair Özdemir Asaf’ın dizeleriyle yapmak gerekirse; ‘Gençliğin yaşlılık çağları vardır, orada birçok genç ölür. Yaşlılığın da gençlik çağları vardır, orada da birçok genç ölür.’
Siz ‘siz’ olun, şartlar her ne olursa olsun, gençleri de gençliğinizi de öldürmeyin.
Kaleminize sağlık