Son birkaç gündür sosyal medya mecralarında oldukça sık rastladığımız bir isim; Dr. Serdar Savaş. Yaptığı her açıklamayla gündemde kalan bazen çok desteklenen bazen de ciddi eleştirilere maruz kalan bir isim kendisi. Özellikle tartışma konularının başını çeken sınavın ertelenmesi gerektiği hususunda da söyledikleri yabana atılır cinsten değil.
Öncelikle açıklamalarından bir kısmını haberdar olmayan okuyucularım için paylaşayım.
Korona virüs sürecinde yapılan merkezi sınavlara ilişkin “Çocuklar beni arıyorlar, mesajlar, mektuplar yazıyorlar. Ağlıyorlar. Ölmekten değil bu virüsü anneme babama bulaştırmaktan korkuyorum diyorlar. Bu sınav virüs bulaştırma partisi olur. Mutlaka ertelenmeli” dedi.
Birçok haber manşetinde göreceğiniz en genel söylemi bu yönde. Tabii bunun ciddi iddialar barındıran alt metinleri de mevcut okumanızı tavsiye ederim.
Şimdi gelelim asıl konuya. Şu an itibariyle buraya kadar okuyan biri benim muhalif olarak yorumlar yapacağımı zannedebilir. Ruhumuza, zihnimize ağu gibi işlemiş önyargı okları. Çünkü benim burada bahsedecek olduğum ana tema oldukça farklı olacak. Yazımın devamını okumaya başlamadan önce bir toplumbilimcinin kaleme aldığını ve eğitimci kimliğime verdiği manayı düşünerek ilerleyin lütfen.
Tutarsızca savunulan her görüş kanserli hücre gibidir. Fikrimiz ve zikrimizde bu yüzden tutarlı olmaya özen göstermek gerekir.
‘’Tabut sizin evden çıkmadığı sürece konuşmak hep kolaydır.’’
Biraz empati vakti şimdi. Karşımızda hayat döngülerinin en kaotik ve en karmaşık döneminde olan çoğunlukta bir kitle; gelecek neferlerimiz gençlerimiz var. Mart ayından itibaren hepimizin verdiği en büyük savaş psikolojik sağlamlık yönüydü. Bu süreçte iki ay kadar evden çıkamadıkları da düşünülünce ‘psikolojileri bu sınavı kaldırmaya ne kadar uygun?’ diye sormadan edemiyor insan. Hele ki bu dönemde belki hastalığa yakalanmış, atlatmış veyahut çevresinden, ailesinden birini bu hastalık yüzünden kaybetmiş bireylerin varlığı yadsınamaz, düşünmeden geçilemez. Sınava girmesinler, herkes girmek zorunda değil demek bir çözüm önerisi de değildir maalesef.
Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.
Yakın dönemde bu sınava girmiş bir birey olarak bu sınavın hep hayatımı belirleyecek nitelikte olduğu öğretildi bana, yani bize. Kazandığın bölüm mesleğini belirleyecek, sevdiğin işi seç telkinleri hala kulağımda yankılanıyor. Türkiye şartlarında sevdiğin, istediğin mesleği seçme lüksü düşünüldüğünde bir hayal kırıklığı da burada kendiliğinden devreye giriyor. Artan işsizlik oranı ve pandemi sürecinin gözler önüne serdikleri de tuz biber olma özelliğinde.
Hangi görüşe mensup olduğun, neyi savunduğun meselesi değildir bu ondan çok daha ötedir. Türkiye’nin ekonomisini belirleyen bir faktör turizm tabii ki buna uygun bir politika izlenmeli, buna laf etmek hiç kimsenin haddi değildir. Lakin ortada yaralanan, kendini değersiz, görünmez hisseden ciddi bir kitle varken daha farklı düşünülerek hareket edilmelidir.
Bazı şeylerin telafisi olabilir hayatta fakat öyle noktalar vardır ki vicdana ömür boyu ağır gelir yükü insanı yaşatmaz, nefes aldırmaz tabii eğer ortada bir vicdanı varsa.
Kısa bir süreliğine o sınava girecek çocuklar siz olun; hayalleri olan, yaşamak ve yaşatmak isteyen…