Uygarlık tarihinde ilk öğretilen şeylerden birisi insanoğlunun temel ihtiyaçlarıdır. Can güvenliği ilk önceliği olan insan, bundan sonra hayatını devam ettirecek kadar yiyecek-içecek, sonrada barınacak yer arayışına girer. Barınılacak mekanın belirlenmesinde en belirleyici unsurlar coğrafi yapı, iklim şartları ve hayatın en kolay biçimde devamını sağlayacak ekonomik düzenin kurulmasıdır. Toplayıcılık-avcılık evresini tamamlayan toplulukların Nil, Fırat-Dicle, Kızılırmak, Ganj, İndus, Sarı Irmak gibi önemli su kaynakları çevresinde yoğunlaşması bu arayışın bir sonucudur. Dünyanın iskan tarihi dikkatle incelendiğinde yerleşim gelişiminin coğrafi şartların uygun olduğu yerlerden diğer bölgelere diğer bölgelere olduğu görülür. İnsanların ilk olarak verimli topraklara yerleşmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak bu yerlerdeki nüfus kalabalıklaştıkça diğer bölgelere doğru göç kaçınılmaz olur. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinin farklı zaman dilimlerinde iskana açılmasının ardında yatan sebep budur.
Jeologlar, dünyanın yaşının 4-5 milyar yıl arasında bir yaşta olduğunu tahmin etmektedir. Etiyopya’nın kuzeydoğusunda bulunan dünyanın en eski insan iskeleti ise 3,2 milyon yıl öncesine aittir. Yani dünyanın yaşıyla kıyaslandığında insanoğlunun bu gezegendeki varlığı çok yenidir. Haliyle insanoğlunun kurduğu yerleşim yerlerinin geçmişini dünyanın yaşıyla karşılaştırmak pek doğru değildir. Ancak dikkati çeken, insanlığın en eski merkezlerinin belirli yerlerde yoğunlaşmış olmasıdır. Urfa Göbeklitepe, Harran, Çatalhöyük, Dülük, Troya gibi Anadolu’dan da çeşitli şehirlerin yer aldığı dünyanın en eski yerleşim birimlerinin çoğu Orta Doğu’dadır. Eriha, Biblos, Halep, Şam, Susa, Feyyum, Sayda, Beyrut, Kudüs bu şehirlerden bazılarıdır.
Tarih öncesi çağlar içerisinde yer alan Paleolitik(Eski Taş) Çağ, insanlık tarihinin en eski ve en uzun dönemini kapsamaktadır. Genel olarak Alt, Orta ve Üst Palelolitik olmak üzere üçe ayrılan bu çağ, iklim koşullarına ve coğrafi özelliklere göre değişmiş ve yerel özellikler kazanarak gelişimini tamamlayabilmiştir. Özellikle 1945’ten sonra yapılan arkeolojik çalışmalar sonunda Anadolu’da Paleoloitik Çağı’nın Güney, Güneydoğu Anadolu, Orta ve Doğu Anadolu ve az miktarda da Orta Karadeniz bölgesinde yoğunlaştığı görülür. Bu çağ insanı, değişen iklim koşullarına uyum sağlamaya çalışarak, geniş coğrafi alanlara seyrek ve dağınık bir durumda yayılmışlardır. Mesken olarak mağaraları, kaya sığınaklarını ya da çok ilkel yapılmış geçici barınakları kullanmışlardır. Geçimlerini sadece avcılık ve toplayıcılıkla sağlayan Paleolitik insanları, günlük yaşantılarında doğada buldukları çakıl taşlarından veya obsidyen gibi sert kayaçlardan aletler yaparak onları günlük işlerde ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmışlardır. Anadolu’daki yerleşim yerleri arasında en eskisi, Paleolitik Çağa aittir. Günümüzden 400.000 yıl öncesine ait insan kalıntılarının bulunduğu bu yerin Küçükçekmece yakınındaki Yarımburgaz mağarası olduğu yaygın görüştür. Paleolitik döneme ait olan Yarımburgaz’dan sonra MÖ. 50.000-15.000 arası bir tarihte insanların yaşadığı tahmin edilen Antalya’daki Karain mağarası, yine Antalya bölgesinde Beldibi, Belbaşı, Gaziantep Dülük, Kars Çamuşlu ve Kızların mağarası Türkiye’deki belli başlı Paleolitik dönem yerleşim merkezleridir. Üçüncü grup yerleşmeler ise Mezolitik (MÖ. 15.000-12.000) döneme ait olanlardır. Orta Karadeniz bölgesindeki ilk yerleşim alanları da bu döneme aittir.
Devamı gelecek.