Hayatta bazı dönemler vardır ki her şey normal seyrindeymiş gibi görünürken, bir anda dengesizleşiriz. Küçük bir gelişme, hiç beklenmeyen bir haber ya da ani bir kayıp, bizi kontrolün bizde olduğunu sandığımız noktadan hızla uzaklaştırabilir. Bu durum, metaforik anlamda “buzda kaymak” gibidir. Ayaktayızdır, fakat zemin kaygandır. Her şey yerli yerinde görünürken, bir anda savruluruz.
Bu yazıda, hayatın beklenmedik anlarında yaşadığımız düşüşleri nasıl yönettiğimizi, dengeyi nasıl yeniden kurabileceğimizi ve kayıplardan nasıl güç kazanabileceğimizi ele alacağız.
Buzda kaymak metaforu bize ne anlatıyor? Buzda kaymak, kişinin kontrolünü aniden kaybettiği durumları temsil eder. Bu bir işten ayrılma, bir ilişkinin sonlanması, bir sağlık sorunu ya da beklenmedik bir değişim olabilir. Kişi, süreci öngöremediği ve hazırlıksız yakalandığı için kısa sürede sarsılır. Buz yüzeyi gibi, bu tür krizler de genellikle görünmezdir; zemin sağlam sanılırken aslında çoktan kayganlaşmıştır. Bu metafor, hayatın görünürde istikrarlı fakat aslında kırılgan doğasına dikkat çeker.
Hayatımızda bazı olaylar aniden gerçekleşir ve bizden beklenenden fazlasını alır. Bu olaylar arasında şunlar öne çıkar:
- İş hayatında ani değişiklikler: İşten çıkarılma, terfi beklerken geri planda kalma, şirket yapısının dönüşmesi.
- Sağlık sorunları: Kişinin ya da yakınlarının yaşadığı sağlık problemleri.
- Kayıplar: Ölüm, ayrılık, güven kaybı gibi duygusal ve sosyal kayıplar.
- Kriz anları: Pandemi, ekonomik dalgalanmalar, doğal afetler.
Tüm bu durumlar, kişinin alıştığı dengeyi sarsar. O ana kadar güvenli sanılan zemin bir anda kayganlaşır. Kriz anı yaşandığında bireylerin ilk refleksi, durumu hemen çözmek ya da hızla ayağa kalkmaktır. Ancak bu yaklaşım çoğu zaman ikincil zararları beraberinde getirir. Dengeyi yeniden kurmak için üç aşamalı bir yaklaşım izlenebilir:
1. Fark Etmek:
Kişi önce “kaydığını” fark etmelidir. Bir şeyler yolunda gitmiyorsa, bu durumu bastırmak yerine kabul etmek gerekir. Süreci isimlendirmek, iyileşme sürecinin başlangıcıdır.
2. Analiz Etmek:
Neden bu duruma gelindi? Zemin neden kaygandı? İşaretler önceden vardı mı? Bu sorular bireyin gelecekte benzer durumlara hazırlıklı olmasını sağlar.
3. Uyumlanmak:
Her kriz, yeni bir dengeye geçiştir. Eski yapının sürdürülemez olduğu ortaya çıktıysa, yeni yollar, yeni sistemler ve yeni bakış açıları geliştirilmelidir.
Direnç (resilience), sadece düşmemek değil; düştükten sonra yeniden ayağa kalkabilme becerisidir. Veee iyi haber bu beceri geliştirilebilir bir yapıdır ve özellikle kriz anlarında kendini gösterir. Dirençli bireyler, olayları kişiselleştirmek yerine sistemsel analiz yapar. Hızlı karar almak yerine durup gözlemler. Destek istemekten çekinmez. Kriz sonrası kendini yeniden yapılandırır. Bu noktada, bireysel farkındalık ve sosyal destek sistemleri büyük rol oynar.
Kurumsal ya da kişisel yaşamda önleyici stratejileri ele almakta fayda var. Hayatın kaygan zeminlerine hazırlıklı olmak, bazı stratejilerle mümkündür:
Günlük denge kontrolü yapmak: Hangi alanlar kırılganlaşıyor?
Alternatif senaryolar üzerine düşünmek: Eğer bu durum olursa ne yaparım?
Psikolojik dayanıklılığı artıran alışkanlıklar geliştirmek: Meditasyon, spor, sosyal etkileşim.
Öğrenmeye açık olmak: Kaymanın nedenini analiz etmek ve yeni beceriler kazanmak.
Düşmek öğretir, kalkmak güçlendirir. Hayatta bazen kayarız. Bunu engellemek her zaman elimizde değildir. Ancak kaydıktan sonra ne yaptığımız; o kaymanın sadece bir travma mı yoksa bir dönüşüm mü olacağını belirler. Her düşüş, bize ayakta kalmak için yeni bir yol öğretir. Denge sabit bir nokta değil yeniden yeniden kurulması gereken bir pozisyondur. Buzda kaymak da hayatın parçasıdır. Bununla birlikte yeniden denge kurmak, gelişimin başlangıcıdır.