Modern hayatın temposunda, insanlar çoğu zaman enerjilerini “yenilemek” için durmaya ihtiyaç duyar. Ancak bazı insanlar için bu durma hali, bir süre sonra yaşamın ertelenmesine dönüşür. Kendini hazır hissetmeden adım atmayan, “tam enerjim yerine gelsin öyle başlarım” diyen bireyler, tıpkı bir cihaz gibi uzun süre şarjda bekleyen hayatlara dönüşebilir.
Kendini toparlamadan harekete geçemeyen, “hazır olma hali”ne aşırı odaklanan bireyleri birlikte inceleyelim ve çözüm önerilerini sıralayalım.
Neden erteliyoruz? Gerçekten enerji mi eksik, yoksa cesaret mi? Ne zaman hareket etmeli? Şarjda Beklemek Ne Anlama Geliyor? Elektronik cihazlarımızı, özellikle telefonlarımızı, genellikle %100 şarj olmadan kullanmaktan çekinmeyiz. Ancak konu kendimiz olduğunda, çoğu insan işe başlamadan, bir adım atmadan ya da karar vermeden önce “tam dolu” olmayı bekler.
“Biraz daha dinleneyim, sonra başlarım.”
“Daha hazır değilim.”
“Kendimi daha güçlü hissetmem lazım.”
“Zihnimi toparlayamadım, şimdi olmaz.”
“Enerjim tam değil, biraz daha bekleyeyim.”
Bu düşünceler ilk bakışta sağlıklı bir iç ses gibi görünse de uzun sürdüğünde bireyin ilerlemesini engelleyen sabitlenmiş bir erteleme modeline dönüşebilir. Hazır hissetme takıntısı diye bir şey olabilir mi? Biz neden bekliyoruz? Hazır hissetmeden harekete geçmeme hali, çoğu zaman korunma mekanizmasıdır. Birey değişimden, başarısızlıktan ya da görünür olmaktan çekinir. Hazır olmak, kişinin zihinsel olarak kontrol duygusunu sürdürmesini sağlar. Ancak bu durumun temelinde şu unsurlar bulunabilir:
• Mükemmeliyetçilik: Başlamadan önce her şeyin ideal olmasını istemek
• Başarısızlık korkusu: Risk almamak için güvenli bekleyişe sığınmak
• Yorgunluk bahanesi: Gerçekten değil, zihinsel olarak yorgun hissetmek
• Karar almaktan kaçınma hali: Harekete geçmeyi, seçim yapmayı ve sorumluluk almayı zor bulmak
Bu nedenle bireyler bir süre sonra “şarj olma”yı değil, şarjdaymış gibi görünmeyi tercih edebilir. Zig Ziglar’in sözünü hatırlamamızda fayda var: “Başlamak için mükemmel olman gerekmez; fakat mükemmel olmak için başlaman gerekir.”
Peki beklemek gelişmeyi engeller mi? Elbette dinlenmek, durmak, düşünmek gereklidir. Ancak bunun bir sınırı olmalıdır. Uzayan bekleme süreci şu olumsuz etkileri yaratabilir:
• Hareketsizlik alışkanlığa dönüşür.
• Motivasyon zamanla azalır.
• Fırsatlar kaçırılır.
• Özgüven zedelenir.
• Sürekli olarak başlamak ertelenir.
“Hazırım” demek için beklenen an çoğu zaman gelmez. Çünkü gerçek hazırlık çoğu zaman yolun içinde oluşur, başlamanın kendisiyle birlikte gelir. Peki şarjın yüzdesi kaçken harekete geçmeli? Hayat bir batarya göstergesi sunmaz. Bununla birlikte şunları fark edebiliriz:
• %100 enerjiyle başlamak mümkün değildir.
• %60 ile de üretilebilir, %40 ile de öğrenilebilir.
• En önemli adım “başlamak”tır; süreç içinde enerji yükselir.
• Yorgunken bile anlamlı bir eylem, motivasyonu yükseltebilir.
İnsan kendini hareketin içinde bulur. Durağanlık yenilenme sağlamaz, deneyim sağlar. Harekete geçmek için pratik adımlar paylaşmamız faydalı olacaktır.
1. Küçük başlamak: Büyük projeler için değil, küçük eylemlerle başlamak enerjiyi artırır.
2. Zaman sınırlaması koymak: “Sadece 15 dakika deneyeceğim” diyerek başlamak etkili olur.
3. Beklemeyi gözlemlemek: Ne kadar süredir şarjdasın? Bu süreç gerçekten toparlayıcı mıydı, yoksa erteleyici mi?
4. “Hazır hissetmeyi” değil, “hareket etmeyi” hedeflemek: Hazırlık, harekete geçince tamamlanır.
5. Kendine şefkat bununla birlikte netlik göstermek: Dinlenmek haktır, ama sürekli beklemekten çıkmak sorumluluktur.
Yenilenmek bekleyerek değil, deneyimleyerek gerçekleşir. Hayat, %100 hazır hissetmeyi çoğu zaman sunmaz. Fakat harekete geçen insan, süreç içinde kendini geliştirir, güçlendirir ve yeniler. Şarjdayken zaman geçer, fakat yaşam ancak adım atıldığında akar. Enerji beklemekle değil, hareketle yükselir. Hazır hissetmeden başlamak, çoğu zaman en güçlü adımdır. Türk Atasözümüzü hatırlayalım: Yola çıkmadan yol açılmaz…