Gelişim, çoğu zaman hızlı gitmekle karıştırılıyor. Oysa hayat bize tekrar tekrar fısıldıyor: “Derinleşmek istiyorsan, önce yavaşlamalısın.”
Koşturmak yerine hız kazanmak mümkün, ancak hız kazanmak için önce yönü doğru seçmek gerek. Bu yön ise, çoğunlukla içten gelir; dışın gürültüsünü susturduğumuzda, iç sesimizi duyabildiğimizde belirir. Kendimizi geliştirmek için sürekli yeni hedefler koymak, yeni beceriler öğrenmek, yeni başlangıçlar yapmak istiyoruz. Bu iyi bir şey, bazen yeniye ulaşma çabası, var olanı anlamamıza engel olabiliyor. Gelişim, sadece ileriye doğru gitmekle ilgili değildir; bazen durup bulunduğumuz yeri fark etmeyi de içerir.
Hayatın bu kadar hızlı aktığı bir dönemde, durmak cesaret ister. Koşan herkesin içinde bulunduğu yarıştan bir anlığına da olsa çekilmek, bazen kaybetmek gibi algılanır. Ancak biz biliyoruz ki gelişim, sadece sonuçla değil, süreçle de ilgilidir. Durmak, geri kalmak değil; farkındalıkla ilerlemeye alan tanımaktır.
Her sabah gözümüzü açtığımızda, elimiz telefonumuza gidiyor. E-postalar, mesajlar, bildirimler... Daha gün başlamadan zihnimiz dolup taşıyor. Gerçek gelişim, dış dünyanın temposuna uymaya çalışmakla değil, iç dünyamızla bağlantıya geçmekle başlıyor. Sabahın ilk dakikalarında bir derin nefes almak, yalnızca günümüzü değil, yaşam yolculuğumuzu da değiştirebilir.
Gün içinde yaşadığımız her olay, bize bir şeyler öğretmek için var. Ancak bu dersleri almak için bazen geri çekilmek, olayın içindeki “biz”i fark etmek gerekiyor. Tepki vermek yerine nefes almak mümkün, o nefesin gücünü hatırlamak gerek. Tepkilerimizi fark ettiğimizde, onları yönetebilme becerisi kazanırız. Bu, kişisel gelişimin en kıymetli adımlarından biridir.
Mindfulness, yani bilinçli farkındalık, tam da bu noktada devreye giriyor. Şimdiki anda kalmak; geçmişin gölgelerinden ya da geleceğin belirsizliklerinden sıyrılmak demek. Düşüncelerimizi susturmak yerine izlemek mümkün, ilk önce düşüncelerimizi yargılamadan kabul etmeyi öğrenmemiz gerek. Çünkü zihnimiz de bedenimiz gibi dinlenmeye ihtiyaç duyar.
Kendimizi geliştirmek için çok çaba gösteriyoruz. Kitaplar okuyoruz, seminerlere katılıyoruz, koçluk alıyoruz. Bunların hepsi çok değerli. Ancak asıl dönüşüm, tüm bu bilgiler içselleştiğinde başlıyor. Dışarıdan aldığımız her bilginin, içeride nasıl yankı bulduğunu gözlemlemek, gelişimi gerçek kılar. Yani bilmek önemli, fakat hissetmek dönüştürür.
Yavaşlamak, zaman kaybı gibi görülebilir. Ancak bazen en doğru adımlar, sakinliğin içinden doğar. Bir karar verirken acele etmek yerine, iç sesimizi dinlemek daha sağlıklı sonuçlar verir. Duygularımızı bastırmak yerine onlarla yüzleşmek zor olabilir ve bu yüzleşme bizi olduğumuz kişiye bir adım daha yaklaştırır.
Derinleşmek istiyorsak, önce yüzeyde ne olduğuna bakmalıyız. Gündelik alışkanlıklarımız, içsel otomatik pilotta yaşadığımız anlar, duygularımıza verdiğimiz refleksif tepkiler... Bunların her biri, bizi biz yapan yapı taşlarıdır. Göz ardı etmek mümkün, fakat fark etmek bizi gerçek dönüşüme yaklaştırır. Yavaşlamak demek, her şeyi bırakmak demek değildir. Tam tersine, gerçekten değerli olana yer açmaktır. O an kiminle konuşuyorsak, gerçekten dinlemek. O anda ne hissediyorsak, bastırmadan hissetmek. Anı yaşamak, zamanla değil dikkatle ilgilidir.
Bazen bir kahve molasında gelen ilham, günlerce süren toplantılardan daha etkili olabilir. Bazen bir sessizlik, yüzlerce kelimeden daha çok şey anlatır. Bu sessizlikleri fark etmek, ancak yavaşladığımızda mümkündür. Hayatın her anı bir davet gibidir: “Buradayım, fark et beni.” Gelişim, o daveti kabul etmekle başlar.
Bu yazıyı birlikte okurken bile zihnimizin bir köşesi belki yapılacaklara kaymıştır. Biz şimdi, yeniden buraya, bu ana dönebiliriz. Gözlerimizi kapatıp bir derin nefes alabiliriz. Çünkü gelişimin en güçlü anahtarı, o nefesin farkındalığında saklıdır.
Sonuçta mesele daha çok bilgi edinmek değil, daha çok bilinçle yaşamak. Mesele mükemmel olmak değil, gerçek olmak. Ve mesele hep ileri gitmek değil, bazen olduğu yerde durup içsel manzarayı seyretmektir. Biz birlikte bu farkındalık yolculuğunu sürdürebiliriz. Yavaşladıkça daha çok şey duyabilir, derinleştikçe daha çok şey hissedebiliriz. Çünkü bazen yavaşlamak, gelişmenin en hızlı yoludur.