Günümüz dünyasında aynalar, sosyal medya filtreleriyle yarışıyor.
Her gün karşımıza çıkan kusursuz bedenler, mükemmel ciltler, ölçüsüz güzellik algıları, bizi kendi bedenimize yabancılaştırıyor. Oysa ki bedenimiz, yalnızca estetik bir formdan ibaret değil; yaşadığımız, hissettiğimiz, mücadele ettiğimiz, sevdiğimiz bir alan. İşte bu yüzden vücut olumlaması hareketi sadece bir sosyal medya akımı değil, bir direniş biçimi haline geldi.
Vücut olumlaması, her bedenin değerli ve saygıyı hak ettiğini savunur. Kilolu, zayıf, engelli, kıllı, selülitli, çatlaklı… Ne olursa olsun, her bedenin görünme hakkı vardır. Bu hareket, bedensel çeşitliliği kutlarken, insanların kendilerini sürekli değiştirmeye çalışmadan da sevilmeye layık olduklarını hatırlatıyor.
Elbette bu, sağlığı görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Aksine, sağlıklı olmanın tek bir bedensel forma indirgenemeyeceğini savunuyor. Çünkü sağlık, sadece kilo ya da dış görünüşle ölçülebilecek kadar yüzeysel bir kavram değil. Ruhsal iyilik hâli, stres seviyesi, uyku kalitesi, hatta sosyal ilişkiler bile sağlığımızın birer parçası.
Bir reklamda gördüğümüz "öncesi-sonrası" fotoğrafları, çoğu zaman insanlara bedenlerinin "yanlış" olduğunu fısıldar. Oysa ki bedenimiz ne bir projedir ne de tamamlanması gereken bir hedef. Onu değiştirmek isteyebiliriz, evet. Ama bu değişimin motivasyonu nefret değil, sevgi olmalı.
Bugün, bir aynanın karşısına geçip kendinize bakın. Belki ilk anda sadece "kusurları" göreceksiniz. Ama biraz daha dikkatli bakarsanız, yaşanmışlıkları, gücünüzü, dayanıklılığınızı da göreceksiniz. Vücut olumlaması tam da bu noktada başlıyor: Kendini sevmeye bir adım atmakla.
Unutmayın, bedeniniz sizden özür dilemek zorunda değil. O zaten sizinle birlikte yaşamak için elinden geleni yapıyor. Belki de sıra sizde: Onu olduğun gibi kabul etmekle başlayın.