Güzellik bir zamanlar ne kadar masumdu. O kadar masum ki, bir gün birisi “Siz çok güzelsiniz!” dediğinde, sadece teşekkür eder, kırmızıya bürünür ve o anın tadını çıkarırdık. Güzellik, doğanın zarif bir hediyesi, biraz da karakterin zarif bir yansımasıydı. Ancak şimdi, o eski günlerden eser yok. Güzellik, tıpkı bir elektronik cihaz gibi, seri üretime, montaj hatlarına ve hatta reklam kampanyalarına tabi tutulmuş bir ürün haline geldi. Üzgünüm, ama artık güzellik, fabrikaların arka odalarından çıkan, paketlenmiş ve markalanmış bir şey. O eski ‘doğal güzellik’ kavramı, bir mit haline geldi; şimdi her şeyin formülü var, her şeyin maliyeti var ve her şeyin bir reklam filmi var.
Bugün, güzellik artık bir tüketim nesnesi, her anı planlanmış bir yaşam biçimi. Sabahları yüzümüze sürdüğümüz krem, akşamları cildimize uyguladığımız serumlar, her anını filtrelerle şekillendirdiğimiz sosyal medya paylaşımları… Bu, sadece bir estetik sürecin ötesine geçip, kültürel bir alışkanlık haline geldi. Güzellik, bir zamanlar “doğal” diye adlandırılacak bir şeyken, artık her yönüyle sanayileşmiş ve işlenmiş bir nesneye dönüştü. Peki, bu evrim nasıl oldu? Güzellik, bir fabrikada üretilen bir ürün haline nasıl geldi?
İlk Durak: Reklam ve Pazarlama
Sanayileşme, aslında güzellik algısını dönüştüren ilk ana faktördü. Eskiden güzel olmak demek, sadece fiziksel çekicilikten ibaretken, şimdi bu kavram çok daha derin bir pazarlama stratejisinin bir parçası haline geldi. Güzellik, reklamcılığın en güçlü oyun alanlarından biri. Bir krem markasının reklamını izlediğinizde, o krem yalnızca bir ürün değil, bir yaşam biçimi vaat eder: “Cildinizdeki yaşlanma izlerini siler, gençlik ışıltınızı geri getirir ve sizi parlatır.” Bunu söylerken, alt metinde anlatılmak istenen şu: “Eğer bu kremi almazsanız, o zaman yaşlanma ile barışmışsınız demektir, ama biz sizi buna zorlamayacağız. Tüketmek, sadece bir seçenek değil, bir zorunluluk.”
Ve tabii ki reklamlar sadece cildimize hitap etmiyor. Şimdi, ‘güzel olmak’ demek, sosyal medyada paylaştığınız her fotoğrafın üzerine eklediğiniz filtrelerle doğru orantılı. Yani, güzellik endüstrisi sadece fiziksel değil, dijital bir devrim yaratmış durumda. Bir zamanlar filtreler, yalnızca amatör fotoğrafçılar tarafından kullanılacak eğlencelik araçlarken, şimdi profesyonel düzeyde güzellik ürünleri gibi kabul ediliyor. Çünkü ne yapalım, bir çukura düşen göz altı halkaları mı? Filtreyle silinir. Bir sivilce mi? Hemen kaybolur. Peki ya doğallık? O da kayboluyor, fakat kimse fark etmiyor. Çünkü her şeyin “dijital doğallığı” var, değil mi?
İkinci Durak: Güzellik Endüstrisinin Dönüşümü
Bir zamanlar bir insanın ‘güzel’ olabilmesi için sadece düzgün bir cilde, simetrik bir yüze ve belki de kusursuz bir gülüşe sahip olması yeterliydi. Ancak şimdi, güzellik sadece fiziksel değil, neredeyse genetik bir mesele haline geldi. Çünkü ‘kusursuzluk’ artık bir genetik yazılım değil, bir müdahale meselesi. Burada işin içine estetik cerrahi, dolgu maddeleri, botoks, lazer tedavileri ve benzeri “güzellik mühendislikleri” giriyor. Artık doğal güzellik için doğduğumuz şekli kabul etmek yerine, güzellik standartlarına ulaşmak için devreye tıbbi teknolojiyi sokuyoruz.
Herhangi bir estetik cerrahiden önce yapılan danışmanlıklar, bir ürün alırken yaşadığımız “marka danışmanlıkları” gibi. Yani, "güzel" olmak, eski anlamıyla bir şans ya da doğal bir miras değil, tamamen el emeğiyle, titizlikle şekillendirilmiş bir ürüne dönüşmüş durumda. Sadece yeni bir yüz değil, aynı zamanda yeni bir yaşam tarzı, yeni bir kimlik yaratılıyor. Hangi burun şekli, hangi dudak hacmi daha çok tercih ediliyor? Ya da hangi çene şekliyle daha fazla selfie alınabilir? Her şeyin bir standardı var, her şeyin bir üreteni. Öyle ki, “estetik” ve “güzellik” kelimeleri birbirine o kadar yakın ki, neredeyse tek bir kavram haline gelmiş durumda.
Üçüncü Durak: Sosyal Medyanın Gücü ve Filtreler
Sosyal medya, sanayileşen güzellik algısının tam kalbinde yer alıyor. Instagram, TikTok, Facebook... Her platform, güzellik standardını bir adım daha ileriye taşıyor. Her gün milyonlarca fotoğraf, video ve paylaşımla bizlere “güzellik” üzerine yeni tarifler sunuluyor. Ancak, bu güzellik tarifleri de sanayileşmiş, fabrika düzeninde üretilmiş birer 'reçete'. Herkesin belirli bir estetik çizgide, belirli bir güzellik algısına ulaşması bekleniyor. Fotoğraflarımızın filtrelerle kusursuz hale gelmesi, o kadar sıradanlaştı ki, artık ‘gerçek’ ve ‘filtrelenmiş’ arasındaki farkı görmek bile güçleşti. Doğal olmak mı? Tabii ki doğallık da var… Ancak, filtrelerin, estetik müdahalelerin, lazerlerin ve en önemlisi sosyal medyanın yardımıyla bu doğallık kendini bir şekilde pazarlanabilir hâle getiriyor.
Öyle bir noktaya geldik ki, insanlar kendi yüzlerini başkalarının gözlerinden görebilmek için sanal filtrelerle oynamaya başladılar. Kendi kendilerini yeniden üretiyorlar, ancak bu yeniden üretim süreci başkalarının beğenileriyle şekilleniyor. İronik değil mi? Bir zamanlar ‘doğal’ olan bir şeyin, bugün insanları mutlu etmek için ‘dijital’ hale getirilmesi… Ama ne de olsa, güzel olmak, beğenilmek demekti. Sosyal medyanın gücüyle de bu beğenilme süreci, sanayileşmiş bir üretim hattına dönüştü.
Sonuç: Güzellik Bir Üretim Hattıdır
Sonuç olarak, güzellik artık bizim için doğanın sunduğu bir lütuf değil; sanayinin, reklamın ve sosyal medyanın şekillendirdiği bir üretim sürecinin sonucu. Her gün yüzlerce yeni krem, serum, tedavi, makyaj malzemesi ve filtre ile güzellik endüstrisi, bizi her geçen gün biraz daha sanayileşmiş, biraz daha tek tip, biraz daha “güzel” yapma çabasında. Ama bu güzel, yalnızca bir illüzyon. Gerçek güzellik mi? Belki de çoktan unuttuk.
KADINLAR ERKEKLERİN BÖYLE ŞEYLERİ BEĞENDİĞİNİ SANIYOR AMA GERCEKTEN BİZİM HİÇ HOSUMUZA GİTMİYOR TAKMA TIRNAKLAR VAR ŞİMDİ AÇIKÇASI BEN O TIRNAKLARLA YEMEK YAPAN KADINI DA PİS BİLİRİM YEMEK YİYEN KADINI DA
HERKES AYNI AYNI DUDAK AYNI KAÇ KAS GÖZ AYNI YANAK BİR DE KENDİLERİNİ GZÜEL OLDUM SANIYORLAR YA OYSAKİ ÇOK İTİCİLER
BİR SONRAKİ YAZIDA BEDEN OLUMLAMASI İLE İLGİLİ BİR SEYLER YAZAR MISIN BU KONUDAKİ DÜŞÜNCELERİNİ MERAK EDİYRUM EFSUN HANIM