Bayram tatili geldi. Koca dört gün!
Kimi memlekete gitti, kimi sahillere…
Ben?
Ben bir ekran savaşçısıydım. Karşımda iki yaşında bir düşman değil, pamuk yanaklı bir ekran bağımlılığı tehdidi vardı: Ela.
Karar verdim. Bu bayram Ela ekransız kalacak! TV yok, telefon yok, YouTube’da “renkli yumurtalar” hiç yok. Yerine ne koydum?
Deniz, kum, park, boya, hamur, bolca kahkaha ve… evet, bitmeyen bir enerjiyle ayakta durmaya çalışan bir anne.
Gün başladı: “Ela hadi denize!”
İkinci saat: “Ela hadi parka!”
Üçüncü saat: “Ela bak sana kırmızı hamur!”
Dördüncü saat: “Ela annecim boya yapalım mı?”
Beşinci saat: Ben. Sessizce. Bir köşede. İçimden “Beni biri kurtarsın…” diye dua ediyorum.
Kendi kendime 10 dakika bile ayıramadım. O 10 dakikanın 6’sı zaten tuvaletteydi. 4 dakikada da kapının altından “Anneeeeee napıyosuuuun?” sesiyle mental olarak oradan da tahliye edildim.
Ve o an fark ettim…
Şarjım bitti. Ama etrafta tek bir priz yok.
Çünkü bu tatil, ebeveynlik dünyasında full HD bir maceraydı ama bataryam %2’de yanıp sönüyordu.
Yine de ne oldu biliyor musunuz?
Ela daha çok konuştu. Daha çok hayal kurdu.
Bir ara sandalyesine oturup eline boş bir fincan aldı ve “Çay mı içiyoruz anne?” dedi. Evet kızım, içiyoruz… ama içinde çay yok, içinde huzur var. O da bitti zaten.
Bayram boyunca onu dijitalden uzak tutmak için ben dijitalden koptum. Telefona bakamadım, mesajlara cevap veremedim. Ama hayatın içine baktım… Oyun hamurunun içine düşen kahkahalara, deniz kabuğu toplarken çıkan “vayy!” seslerine ve uykudan hemen önceki minik kucaklaşmalara.
Ve ben…
Ben Kurban Bayramı’nda teknolojiden bir kurban verdim. Ama karşılığında çocukluğun kendisini geri aldım.
Not: Sıradaki tatil planım:
– Bolca sessizlik
– Gerçekten sıcak bir kahve
– Ve priz. Lütfen biri bana bir priz bulsun. Çünkü şarjım hâlâ bitik.
Çok güldüm ah biz anneler ????