Bugünlerde bir kitap okuyorum, Kosova’yı anlatıyor.
Kosova’nın bütün tarihçesini ele almış ve son yüzyılda yaşadıklarını detaylandırmış kitap.
Kosova’nın yaşadıkları bugüne de ayna tutuyor.
Adeta bir soykırıma maruz kalan ve göçe zorlanan bu coğrafya Avrupa’nın göbeğinde.
Batılı ülkelerin yaşanan bu insanlık dramına seyirci kalması, NATO’nun kumpasa düşürür hareketleri insanlığın geldiği nokta açısından çok üzücü. Bir yanda eksi dünyanın komünist rejimlerinin zulmü, diğer yanda emperyal güçlerin vahşiliği mazlum halkları daha da mazlum kılıyor.
Kosova’da ve birçok coğrafyada olanlar gücü elinde tutanların ne kadar kötü insanlar olduğunu apaçık ortaya koyuyor. Hedefleri doğrultusunda bütün etik ve ahlaki değerleri ayaklar altına alabileceklerini gösteriyor.
Bugün de dünyada birçok coğrafyada aynı acılar yaşıyor. Filistin ve Doğu Türkistan’da olanlar tüm dünyanın gözü önünde oluyor. İsrail gücü doğrultusunda emelleri için insan kasaplığı yapmaktan hiç hicap duymuyor. Amerikan parlamentosunda alkışlanması da aslında bu işin planlayanların hedefleri konusunda ne kadar ciddi ve acımasız olduğunun göstergesi…
Yapılan savunma sanayi ve nükleer yatırımlara harcanan paralar ortada iken dünyanın çok ciddi bir karşılıklı tehditleşme içinde olduğu görülüyor. Dünyanın birçok coğrafyasında insanlar açlıkla mücadele ederken bu mentalite vicdanlarda kabul görmüyor. Ancak Kosova’da, Bosna’da, Filistin’de, Doğu Türkistan’da olduğu gibi güçsüz kalındığında da dünyada var olmanın zor olduğu çok belli.
Kitaptan etkilendiğimi söylemek isterim ancak bu olaylarda bir üzücü mevzunun da hiç sesinin duyulmaması oluyor. Bu konuda en acı sınavı Doğu Türkistan veriyor, yaşanan acılardan dünyanın haberi yok ve tepki hareketleri bile çok silik. Birçok Türk devletinin parlamentosu ve hükümeti bile bu konuyu dile getirmekten aciz.