Bizlere illaki tuhaf tuhaf şeyler yedirecekler. Bill Gates’in yapay eti vardı, başka bir şey daha patladı, üstelik bilimsel araştırma kisvesi altında. İş dönüp dolaşıp masallarımızın biricik kahramanı karıncalara kadar geldi. Ortaya attıkları fikri gözümüze makul görünsün diye tarih ve arkeolojiyle taçlandırdılar. (Zavallı bilimleri bozacının şahidi şıracı misali nelere alet ediyorlar.) Bunu yaptıktan sonra da bilimsel dergiler ve internetle daha görünür kıldılar. Haber yaptılar, cilaladılar, parlattılar. (Okuyunca evraka diye zıplayacağımızı düşünüyorlar.) Sistematik olarak bizleri böyle haberlere maruz bırakarak neye hazırlıyorlar acaba? İnterneti boş verelim de ciddi bilim dergilerini kullanmaları içimizi acıtıyor. Saygınlıklarını bu iş için harcamaları sadece onlar için değil hepimiz için çok kötü; çünkü haber almada güvenebileceğimiz kaynak sayısı gün be gün azalıyor. Karıncalar konusuna geri dönelim. Önce, Anadolu’daki eski kavimlerin karıncanın bir türüyle (kızıl karınca) yoğurt ve peynir mayalama işinde kullanıldığını yazdılar. Şimdi de bilimsel olarak zavallı karıncaların (ki dünya canlı varlığı için en önemli türlerden biri) yiyecek olarak vitamin değerinden hem de ciddi ciddi bahsediyorlar. Makaleden aynen alıntılıyorum: “Karıncalar, lif, vitamin, demir, magnezyum, potasyum, çinko ve fosfor gibi mineraller içerir. Başka bir deyişle karıncalar bir süper besin olarak sayılabilir.” Ne güzel, insanın iştahı açılıyor. Sizin hala ağzınız sulanmadı mı? Makale bunu daha da normal hale getirebilmek için halihazırda zaten böcekle beslenen (aslında tamamen mecbur oldukları için) çeşitli bölge insanlarından bahsediyor:
“Güneydoğu Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri karınca içeren geleneksel yemeklere veya malzeme karışımlarına sahiptir. Laos’ta dokumacı karıncalar balık çorbalarına asidik bir tat katarken Meksika’da kızarmış yaprak kesen karıncalar yerel pazarların demirbaşıdır.” Ohhhh! Missss. İnsanın karınca yuvasına ağzını dayayası geliyor (!) Mutluluk içinde bizlere reva gördükleri bu. Ve makale öve öve bitiremiyor minicik karınca gövdesinin sahip olduğu besin değerlerini. Benimse o satırları okurken içim acıdı. 23 Nisan törenlerinden birinde hazırladığımız karınca oratoryosunu hatırladım. Çocuklara çalışkanlığından dem vurduğumuz o kıpır kıpır, aceleyle oradan buradan topladıklarını yuvasına götürmeye çalışan, adı dualarda ve en kutsalımızda geçen bu minik dostlarımızı birileri uygun gördü diye bereket fışkıran bu topraklarda bir şey bulamayıp midemize mi indireceğiz?
Bir yandan da acıyorum çocuklarımıza. Onların akıllarını yokluk bilinciyle doldururken yiyecek olarak kültürümüzün en değerli sembollerinden birini önlerine koyarken içimiz hiç mi cız etmeyecek? Biz yerde gördüğümüzde bahar bereket geldi diye sevinirken bizden sonraki nesil bir karınca yiyen gibi karınca yuvalarına iştahla bakıp “Hmmm nefis görünüyor,” diye sevinecek mi? İnsanlığın gözünü korkutmak için başımıza sürekli kakılan açlığa bulunan çözüm bu mu? Hele de bu topraklarda…Başkalarına yedirebilirler, bize biraz zor. Niyetleri elbette ki başka bu sözüm ona araştırmaları yapıp burnumuza dayayanların. Makalenin sonunda sadede geliyorlar: “Beslenmeyi bir kenara bırakırsak insanların beslenme düzenine karıncaları ve diğer böcekleri eklemelerinin en ikna edici nedeni belki de bu yaratıkları tüketmenin düşük çevresel etkisidir. Dünya sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde on yedisini üretebilen geleneksel hayvancılıkla karşılaştırıldığında, tüketim için böcek yetiştirmek daha az emisyon üretir, daha az arazi kullanır, tozlaşma ve atık ayrıştırma gibi diğer faydaları sağlar.” Dönüp dolaşıp karbon ayak izi meselesini ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar. Şunu sormak gerekir: Güzel kardeşim, sizin gönülleriniz hoş olacaksa (Bu hiçbir zaman olmayacak, bize hep bir dayatma, kısıtlama gelecek.) yiyelim de siz yukarıdakiler niçin habire sığır çiftlikleri satın alıp etleri löp löp götürmeye çalışıyorsunuz?
Dünyanın en zenginleri bu işlerle meşgul. Hatta bizim ülkemizde de onlardan bir hayli var. Sizleri bilmem; ama açlıktan öleceğimi bilsem de ben böceklere özellikle de karıncalara elimi sürmem. Bizim aldığımız terbiyeye ters. Bizden öncekiler yuvalarına basmamak için uçurumun kıyısından bile yürüdüler. Hatta naçizane bendeniz evimin ortasından yol yapıp geçen karıncaların bir tanesine bile elimi süremedim. Karınca yemenin bir çözüm olabileceğini normal karşılayan herkese de teessüflerimi bildiriyorum. Mantığınız bunu nasıl uygun buluyor? Bu dünyada biz sıradanlara “Böcek yiyin,” diyen zihniyeti sorgulamamız gerekmiyor mu? Bir bakın etrafınıza, sıradan insanlar mı yoksa sanayi devleri mi daha çok artırıyor karbon emülsiyonlarını. Sırf kâr amaçlı, plansız üretim yapan kimler? Ortalığı plastiğe boyayan kimler? İsteseler kendi üretimlerini başka bir şeye dönüştürüp bir ay içinde karbon emülsiyonunu binde birine bile indirebilecekken yapmayan kimler? Onlara (karşı masaya) bizden bir porsiyon böcek lütfen…Bir zahmet sponsor oldukları böcek yeme fikrinin ne kadar iyi bir şey olduğunu bize uygulamalı olarak göstersinler. Belki tadına bakarlarsa düşerler yakamızdan.
Sevgiler, saygılar…