Her tarafımızı bir özensizlik, bir aynılaşma kuşattı. Alel acele ürettiğimiz o plastiklere dönüşüyoruz yavaş yavaş. Yaşam hızlı, kolay ve ucuz olsun istedikçe bu tuzağa daha çok düşüyoruz. Sağlığa olan zararı tartışılıyor, ruhumuza olan zararı ise gözlerden ırak tutuluyor. Sanki insanlığın bugüne kadar oluşturduğu kültürel birikimi, değerleri silen koca bir silgi var ve bunu yaparken de sildiklerinin yerine daha ucuzunu, daha banalini koyuyor. Kullandığımız ev eşyaları, kıyafetler, hepsi bundan nasibini alıyor. Her yer ve her şey birbirinin aynısı olmak için adeta yarışıyor. Ve bunun da olması gerekeni buymuş gibi geliyor bize. Restoranlar, kıyafetler ve eşyalarla başlayan durum ilaçlara ve hatta insan bedenine kadar elini uzattı nihayetinde.
Her şeyin ateş pahası olduğu bir dönemde gömlek ihtiyacın oluyor, bir mağazaya gidiyorsun. Çok beğenmediğin halde bir tanesini sırtına geçiriyorsun, ilk başta plastik kumaş tenini yakıyor. Üzerine oldurmaya çalıştıkça kan ter içinde kalıyorsun. Omuzundan çekiyorsun kolu dönüyor, kolunu yerleştiriyorsun ensenden çekiştiriyor. Herkes belli bir kalıptan çıkmış gibi tüm insanlık belli beden numaralarına sıkıştırılmış, bir arası bile yok. Kumaşın esnekliği de kurtarmıyor. Çünkü rüya bir dünyanın rüya insanlarına dikildiğinden kiminin göbeciği pırtlıyor, kiminin herhangi bir yerinden kumaş topluyor ya da iyice geriliyor.
Ya ilaç sektörüne ne demeli? Aynı ilacı herkese giydirmeye çalışmıyorlar mı? Durumu kurtarmak için de koca prospektüslere destan yazıyorlar ki ilaç işe yaramadığında ya da dokunduğunda paçayı kurtarsınlar. Sonra biz de ikna oluyoruz “Bu ilaç bana iyi gelmedi.” veya “Bana dokundu.” diye. Hiçbir ilaç kişiye özel hazırlanmadığı için olmasın? İşte bu belki de ölümcül bir tavır. Bizlere kimlik numaraları verildiğinden beri evcil yaratıklar yerine konuluyormuş hissiyatına sahibim. Ondan sonra bir güruh, bir kalabalık muamelesi daha rahat yapılır oldu sanki.
Bu özensizliği “eşref-i mahluk” olan insanoğlu hak ediyor mu? Bence etmiyor. Her birimiz çok değerliyiz, birbirimizden öyle farklı yanlarımız var ki. Bu “Herkes birbirinin aynı.” düşüncesini iyice benliklerimize kazıdılar. Yırtık pırtık özensiz kıyafetleri moda diye birbirimizle yarışırcasına almaya çalışırken bir yandan da hiçbir besin değeri olmayan “fast food” yiyecekleri gövdeye indirmek için kuyruklarda bekleşiyoruz. Bunları üretip piyasaya süren dev ulusal patronlara bir bakın; ne o günün trendi dedikleri (çoğu yırtık pırtık) kıyafetleri üzerlerine geçiriyorlar, ne de sağlıksız yemekleri yiyorlar. Neden acaba?
Birbirinin aynı insanları yaratmanın diğer bir yolu da estetik ameliyatlar. Birinin fotoğrafını gösteriyorsun doktoruna “Ben şu kişinin burnundan istiyorum.” diye şıp yapıyorlar. Bir diğerinin aynısı olabilmek için, onlardan farklı olmamak için. Eskiden bize “Şeker gibi ağrı kesici kullanmayın.” derlerdi, şimdi “Şeker yer gibi estetik olmayın.” mı diyeceğiz? Bir de kafamı kurcalıyor, diğerlerine benzemek için ilk halinden iyice uzaklaşmış yurttaşlarımıza yeni kimlik belgesi çıkartıyorlar mı?
Tüm dünyada kolay yönlendirilebilecek bir alt kültür yaratılmaya, toplumlar da içine çekilmeye çalışılıyor. Bizim bundan bir kazancımız yok, aksine kaybediyoruz. Öz benliğimizi, kültürümüzü, hatta daha önce sahip olduğumuz tüm değerleri. “Başkalarına zararı olmadıktan sonra isteyen istediğini yapsın.” bu işten kazancı olanların umarsızlığı içimize yerleştirmek için ortaya attığı bir slogan. Bir sabah uyanacağız ve her şey birbirinin aynı. Distopya gibi mi? Yoksa bir komplo teorisi mi? Ne dersek diyelim kültürel değerlerimiz ve zevklerimiz buram buram plastik kokarak yavaş yavaş aynılaşmanın girdabına kapılmış durumda.
Bunu durdurmanın yollarını bulmak zorundayız, tabi her birimizin içinde taşıdığı kültürel kodları geleceğe taşımak istiyorsak.
Sevgiler, saygılar…