Çok merhametli bir toplumuz, inan olsun öyleyiz. Birbirimiz için iyi duygular taşıyoruz, tüm olumsuzluklara rağmen. Çektiğimiz acı ve maruz kaldığımız karanlık, çevremizden üzerimize yağan tüm iyilikleri görmemizi engelliyor. Gözümüz hep ekranlarda olduğundan orada yaratılan sanal kâbusu içselleştiriyor, kendimizi yalnız ve çaresiz hissediyoruz. Belki de böyle hissettiriliyoruz. Oysa ne kadar çoğuz…Komşularımıza, arkadaşlarımıza, dostlarımıza, akrabalarımıza dikkatli gözlerle baksak kocaman bir merhamet denizinin içinde olduğumuzu görebiliriz. Evet, son zamanlarda işler biraz çığırından çıktı; ama bu düzelmeyeceği anlamına gelmiyor. Ben kendi adıma çok umutluyum ve umudum her geçen gün katlanarak artıyor. Umutlu olmak için güç alabileceğimiz en önemli yeri es geçtiğimizi anladım: Henüz karanlığa gark edemediğimiz mini mini yavrularımızın ışıl ışıl, sevgi, merhamet dolu gözlerini…Bu hafta denk geldiğim üç güzel an, gelecekle ilgili tüm kabuslarımı sildi attı, içimi ferahlattı. Paylaşmak isterim:
Eşimle kitaplığımızın rengini değiştirmek için boya yapıyoruz; üstümüz başımız boya oldu. Biraz ara verelim, bir şeyler atıştıralım diye mahalle bakkalımızın yolunu tuttuk. Hızla alacaklarımızı aldık ve kasaya yöneldik. Evden aceleyle çıktığımız için eşimin üzerinde zamanın yıpratıcılığından payını epey almış bir tişört ve ayağında da eski bir sokak terliği vardı. Annesi kasada ödeme yapan beş altı yaşlarında, kar beyaz tenli, kömür gözlü bir oğlan çocuğunun eşime kederli kederli baktığını fark ettim. Pembe dudaklarını büzüp eşimi işaret etti annesine ve “Anne amcanın kıyafetleri neden öyle eski, parası yok mu?” dedi. Küçücük bakkalın içinde sesi çın çın çınlayınca annesi biraz utandı ve “Yavrum, amca öyle tercih etmiş.” diyebildi zorlukla. Gülümseyemedim bile, duygularım yüzümü o kadar gerdi ki ne diyeceğimi bilemedim. Eşim çocuğun önünde diz çöktü ve “Benim yeni kıyafetlerim de var, boya yaptığım için kötü olmasınlar diye giymedim onları, üzülmene gerek yok.” dedi ve yanaklarından öptü.
Geç kaldığım bir düğüne yetişmeye çalışıyorum, küçük bir kız çocuğu sokağın köşesine büzüşmüş ve acı acı miyavlayan bir kedi yavrusunu eğilip aldı, narin elleriyle kavradı ve okşamaya başladı. Epey bir öptü sevdi. Annesi “Yerine bırak yavrum.” deyince küçük kız yaygarayı kopardı. “Ama biz bırakırsak kim ona bakacak? Ölür.” diye ağlamaya başladı. “Hadi ama kızım. Onu alamayız.” dedi ve kolundan çekiştirdi. Yavrucak nasıl içlendiyse hıçkırıklara boğulmaya başladı. Yanlarına gittim ve çocuğa eğildim: “Belki de annesi onu arıyordur.” dedim. Ben tam sözümü bitirmiştim ki yavru kedinin annesi geldi. “Bak gördün mü? “dedim. Pembe tütü eteğinin uçlarını tuttu ve kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüne. Sonra da annesiyle birlikte gözden kayboldular.
Sahilde bir banka oturmuş kitabımı okuyorum. Arkamdaki çocuk parkında çocuklar bağrış çığrış oynuyorlar. Kitabımı bıraktım, dönüp onları izlemeye koyuldum. Park tıklım tıklım, sadece iki salıncak ve ikisinin ardında da epey bir sıra var. Salıncakların birinde oturan uzun kıvırcık saçlı bir çocuk diğer boş salıncağı arkadaşına göstererek avazı çıktığı kadar bağırıyor: “Badışşş, budaaa…Boş var…Hadi çabut…” Meğerse boş salıncakta sıra arkadaşına gelmiş; o da salıncağı başkası kapacak, arkadaşı sallanamayacak diye kendini yırtıyor. Adının Barış olduğunu anladığımız arkadaşı da şaşkın şaşkın etrafını izliyor. Sıranın ona gelip gelmediği pek umurunda değil yahut olan bitenin farkında değil. En nihayetinde Barış arkadaşının yaygaraları sonucu boş salıncağı fark edip yöneldiğinde bizim adalet timsali yavrumuzun zamanı dolduğu için onu salıncaktan indirdiler. Hafif göbüşlü miniğimiz doğruca Barış’ın yanına gitti, salıncağa yerleşmesine yardım etti, arkasına geçti. “Çabut, çabuttt..” diye acele acele sallamaya gayret ediyor ki kendi çıkaramadığı keyfi arkadaşı çıkarsın.
Çocukların kalplerindeki merhametle, sevgiyle, adalet duygusuyla ve fedakarlıkla bu kadar sık karşılaşıyorsak hala bir umut var demektir. Belki de onlara bırakmalıyız dünya işlerinin çözümünü. Yahut bizler çocuksu gözlerle, çocuksu bir yürekle çözmeye çalışmalıyız sorunlarımızı. Ne ekonomi ne adalet ne hayvan hakları sorunumuz kalır. İş ki kendi karanlığımızla onların yüreklerini gölgelemeyelim.
Saygılar, sevgiler…
????????????????????????????????????????????????????????????????