Şu an kapımızda birbirine fırlatılan füzeler altında binlerce insan korku ve endişeyle sabaha çıkıp çıkamayacaklarını düşünürken kimse bu durumun getireceği sonuçları henüz kestiremiyor; çünkü nükleer silahların kullanılması zikrediliyor. Ortadoğu’da kan durmayacak gibi görünüyor, insan en çok çocuklara acıyor. Kendi çocuklarımızı düşününce içimiz titriyor. Bu ilk değil, son da olmayacak. Başta Ortadoğu olmak üzere; dünyada değiştirilmek istenen dengeler yüzünden savaşlar, yıkımlar, katliamların uzun süre devam edeceği aşikâr. Olaylar uluslararası alanda seyrediyormuş gibi görünse de her hâlükârda bu savaşlardan karlı çıkanların kimler olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Enstrümanları da birdenbire ortaya çıkan birkaç zır deli. Şu an dünyanın kaderi bunların ellerine bırakılmış durumda. Katliamların bahanesi olarak ele başları ve suçlu insanlar gösteriliyor; ama siviller, hatta çocuklar bombalar altında can veriyor. Gerçekleri kamuoyundan gizledikleri için kaç masum insanın ve çocuğun öldüğünü bilemiyoruz. Uzlaşı çalışmalarının sadece adı var, somut adımlar yok. Yıllardır minicik bebeklerin yataklarında mışıl mışıl uyurken toz duman içinde öldürüldüğünü izliyoruz bir film izler gibi. Vicdanları kanatan bu durum durmadığı gibi normalleşerek daha da kötüye gidiyor. Nasıl bir akıl ki (Netanyahu) bir sabah uyanıyor çoluk çocuk binlerce insanı öldürme hakkını kendinde buluyor? Ve dünyanın süper gücü olarak bilinen ülkenin anormal psikolojiye sahip diğer sözde lideri de (Trump) yıllardır yapılanlar karşısında sanki omlet tarifi verir gibi gevrek gevrek konuşabiliyor. Etik boyut hayallerimize sığmayacak kadar ayaklar altına alındı. Tanrı’yı oynamakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Biz sıradan insanlar bir böceğin üzerine basıp onu öldürmeye çekinirken bu sözde liderlerin gözünde öldürdükleri insanlar böceklerden daha değersiz.
Yeter ki onların hedefi olun, sadece bir sayıdan ibaretsiniz. Her seferinde savaş tehlikesiyle burun buruna geldiğimizde anladığımız gibi bu sefer de anladık ki teknolojik ilerleme sadece savaşlar için var ve tüm teknolojik oyuncaklar da savunma sanayinin yan ürünü. Oturduğun yerden bir düğmeye bas, binlerce kilometre öteye ölüm yağdır. Hani teknoloji insan içindi? İnsanın yaşam süresini ve kalitesini artıracaktı? Hani işlerimizi kolaylaştırıp bizlere daha rahat bir hayat yaşatacaktı? Demek ki teknoloji yarışlarının amacı en güçlü olup karşısındakine daha büyük zaiyat vermeyle ilgiliymiş, insanlıkla ve uygarlıkla bir alakası yokmuş. Uygar olmak başka, teknolojik gücü elinde bulundurmak başkaymış.
Teknolojik olarak gelişmiş olmak bebeklerin üzerine bombalar yağdırıp onu uzaktan izlemeyi hazmedebilir; ama uygar olmak, uygar bir insan olmak bunu hazmedemez. Prof. Dr. Halil Çivi uygar insanı şöyle anlatır: “Uygar insan bencilleşmeden, doğru bireyselleşmiş özgür insandır. Hukukun üstünlüğüne, din ve vicdan özgürlüğüne, cinsiyet, ırk ve hiçbir sosyo-ekonomik statü farkı olmadan insanların eşitliğine inanır. Aile ve toplum içinde yaşadığının bilincindedir. Rasyoneldir; akıl ve bilimle hareket eder. Ahlaklı ve adildir; çünkü herkesin hak ve hukukuna saygılıdır. Çalışkandır, kendi kazancını kendi fikri ve bedeninin emeği ile üretmenin yollarını arar, bulur ve kullanır. Kişilikli ve özgüven sahibidir, kendini doğru ifade eder; kendi hak ve hukukunu uygarca sonuna kadar savunur…”
Şu anda dünyada böyle insan tipi tedavülden kaldırılmış gibi görünüyor. Dünya liderleri dediğimiz güruhta bu özellikleri göremediğimiz gibi toplumları oluşturan insanlardan da silindi bu nitelikler. Zaten dengeleri değiştirenler de bu noktadan başladılar işe, bu özellikleri taşıyan insanların sayısını azaltarak. Ahlaklı, özgür düşünen, adil, başkalarının hakkına ve hukukuna saygılı, çalışkan, sadece kendi emeğine güvenen insanların sayısını ne kadar azaltırlarsa insanlık üzerindeki kontrollerinin o derece artacağını gayet iyi biliyorlar. Hep aynı senaryoyla üstelik. Çıldırmışın biri çıkar, diğer insanları böcek gibi görmenin üzerine kurulu bir ütopya yaratır zihninde. Sonra bu ütopyayı pazarlamaya başlar. Çevresinde insan grupçukları yaratır ve onları da bunun gerekliliğine inandırır. Vaatlerle peşinden milyonları sürüklemeye başlar. Ve arkasından gelen milyonlar onun davasında haklı olduğuna inanarak dünyayı kana bularlar. Bize de tartışma programlarında nedenlerin ve niçinlerin üzerinde (çoğu da gerçek olmayan) sabahlara kadar konuşmak kalır. Lunapark eğlencesiymiş gibi ekranlarda defalarca izletilir füzelerin düşmesi.
Tüm bu katliamların dışında gözden kaçırılmaması gereken bir durum var: Karbon gazı salınımı diye bir sürü anlaşmaya imza atan ve attıran devletlerin nükleer silahlar için çıt çıkarmamaları. Karbon gazı salınımı yüzünden “Dünya mahvolacak, bitecek,” diye veryansın ederek canlı hayvan nüfusunu (özellikle inekler) azaltmaya çalışanların cayır cayır oradan oraya atılan bu füzeleri görmezden gelmesinde bir tuhaflık yok mu? Görünen o ki ineklerin çıkardığı gaz patlatılan bu füzelerden daha tehlikeli. İnek gazından ölenlerin sayısı net olarak çıkartılsın, kıyaslarız artık (!) Harbiden akıllara ziyan bir durum. Birilerinin insanlık için başka planları var; ama hadi hayırlısı.
Sevgiler, saygılar…