“Değişmeyen şey değişimdir,” der ve ortama uyum sağlamaya çalışırdık, tabii eskiden. O zamanlar hayattaki değişimler bu kadar baş döndürücü bir hızda değildi veya bize mi öyle geliyordu acaba? Şimdi her sabah neredeyse bambaşka bir dünyaya uyanıyoruz. Tıpkı bilgisayarlarımızı, telefonlarımızı zorunlu olarak güncellediğimizde bambaşka biçime bürünmüş dosyalarla ve programlarla karşılaştığımız gibi. Neye, nasıl uyum sağlayacağımızı bilemiyoruz. Tam uyum sağladığımızda da bambaşka bir şeye dönüşüyor alıştıklarımız. Etrafımızdaki zımpırtılarla senkronize olabilmek için fazlaca efor sarf ediyoruz. Ödümüz kopuyor treni kaçıracağız diye. Malumunuz, bambaşka G teknolojilerine doğru hızla sürüklenirken yeni teknolojiyi yakalayamayacağımız korkusu hangimizde yok ki? Bunun için çeyrek altın alıp bir kıyıcığa koyanlarımız bile var, üstelik yemesinden içmesinden keserek. Kızamıyorum, çünkü çoğu iş artık teknolojinin üzerine bina edilmiş durumda. Mesela acil bir toplantı yapacaksın hemen cep telefonuna sarılıp gruptan “pıt” diye mesaj gönderiyorsun. Yahut toplantıları bizzat online yapabiliyorsun.
İş gelip “Bedava peynir fare kapanında olur,” mantığına dayanıyor. Görünüşte bize kolaylık gibi gelen şeyler aramızdaki ilişkileri ve iletişim kalitesini düşürüyor. Bir yandan da yüz yüze değiliz diye iyice gevşiyoruz. Aynı şeyi çalışma sistemimize de yerleştirmeye, insanları uzaktan çalışma adı altında saatli köleler haline getirmeye başladılar. Gözümle görmesem inanmazdım. Ta Çin’le, Amerika’yla uzaktan çalışan gençlerimiz var. Beyin göçünün bir bölümü uzaktan çalışmayla da sağlanıyor. Gençlerimizin bedeni burada beyni dışarıda anlayacağınız. Görünen o ki ileride çalışma sistemi tamamen bu şekle dönüşecek. Yeni jenerasyonun kaybedeceği özlük hakları göz ardı edilmemeli, bu alan devletimiz tarafından daha detaylı denetlenmeli. Bizden sonrakiler ileride sosyal güvencesi olmayan, sadece çalıştığı sürece para kazanabilen insanlara dönüşebilirler. Bu çalışma sisteminin cazip yanı ise özgürlük vaadi. Sloganlarında da görüyoruz “Evden istediğin şekilde çalış,” diye. Biz çalışalım sizler de iş yeri kirası, sigorta falan ödemeyin. Ne güzel! Dünyanın ta bilmem neresinden bizim çocuklarımızın emeğini sömürün.
Teknolojinin imkân diye sunduğu her şeyin altında bir kötü niyet aramaya başladım açıkçası. Çünkü karşımızda kimler olduğunu, nihai amaçlarının ne olduğunu bilmiyoruz. Para transferi kolaylığı mesela, doğrudan sıcak temasla değil de rakamları ve isimleri bir cihaza yazarak para gönderebiliyor, işlemleri onunla yapabiliyor olmamız. Dijital paranın önü mü açılıyor? Şu an kullandığımız bu kolay para transferi bunun başlangıcı mı? Bu olursa para güvenliğimiz sağlanabilecek mi? Mesela hesabınızda görünen paralar birdenbire “Puf!” diye uçurulursa bu işin sigortası olacak mı?
Sahip olduğumuz maddi varlıklar dijital bir ortamda sadece rakamlardan ibaret olacak. Elinize alıp bir kenara koyamayacağız. Öyle her istediğimiz yerden alışveriş yapma imkânımız olacak mı? Mesela ürünlerini satmaya getiren köylülerden alışveriş yapabilecek miyiz? Pazara gidip amcalara teyzelere dıtlayacak mıyız? Hesabımızda görünen dijital paranın ne kadarını, nerelerde kullanmamıza izin verecekler? Şu an bile bankamatiklerden paramızın tamamını çekemiyoruz, günlük bir limiti var. Evet, içeriden çekebiliyoruz. Peki diyelim bankaya epey yüklü bir miktarda para yatırdık? Şöyle hatırı sayılır bir miktar, bir ev parası kadar. Bir hafta sonra gidip yatırdığımız kolaylıkta çekelim. Çekemeyiz, o kadar parayı çekmek için birkaç gün önceden haber vermemiz gerektiği söylenir. Ödeme yapabilme ve ellerinde gereken miktarın bulunmayışı bahanesiyle. Yani paramız orada dijital olarak görünse de maddi karşılığı yoktur aslında.
Bir de tamamen dijitale döndüğümüzü düşünelim, paramızı kontrol ediyormuşuz gibi hissedeceğiz; ama kesinlikle kontrol bizde olmayacak. Rakamlar havada uçuşurken bir felaket olduğunda elimizde maddi bir belge olmayacak. Dijital paralara karşılık dijital dekontlar havada uçuşacak. Neyi neyle güvence altına almış olacağız? Hokus pokusla yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılayacağız. Bin bir güçlükle ve emekle elde ettiğimiz kazancımızı müthiş bir güven duyarak birilerinin ellerine bırakmak akıl karı mı? Mezunu olduğum ticaret lisesindeki ve işletme bölümündeki hocalarıma okuduğum dönemde şu anki sistemi anlatsaydım “Aman olur mu öyle şey, hiç güvenli değil,” derlerdi. En acınası halimizde bu zaten. Bazı kolaylıklar sağlıyor diye bu sistemlere yüzde yüz güvenmemiz ve güvenmeyene de cahil gözüyle bakabilmemiz. Değişimlere balıklama atlıyor ve önümüze konulan yeniliklerin hepsinin iyi niyete dayandığını ve güvenli olduğunu düşünüyoruz. Yeri gelince anamıza babamıza güvenemiyoruz; ama el oğlundan gelen tüm değişikliklere sonuna kadar güvenebiliyoruz. Üstelik de kontrolün kimde ve neyde olduğunu bilmeden. Ve nasıl bir değişime evrileceğimizi göremeden. En azından sahip olduklarımızın bir kısmını sistemin uzağında tutmak zorundayız. Geceden sabaha her şeyin “Puf!” diye uçması da olası. Yoksa değil mi? Kul yapısı olduğuna göre olası elbette.
Sevgiler, saygılar…