Çok zeki, potansiyeli olan; ama bunu hiçe sayıp kendini kapıp koy veren gençlerle yolum her zaman kesişti. Kimi zaman öğrencilerim, kimi zaman da dost ahbap çocukları…Birilerinden bir işaret beklediklerinden olsa gerek öyle donmuş bir su damlası gibi kıpırtısız, hayatın tam orta yerinde dururlar ve hiçbir şey yapmazlar kendileri için. Çıldırırsınız, uyandıramazsınız. Bu durumda olan çocuklarımıza son öneri olarak şöyle derim: “Bir gün, potansiyellerinden daha aşağıda bir insanın altında çalışmaya başlayınca seni uyarmak isteyen insanları anlayacaksın; ama ne yazık ki iş işten geçmiş olacak.” Bundan gayri de çok fazla üzerine gitmemek lazım gençlerin diye düşünürüm. Çünkü o yaşlarda her şeyi olduğu gibi kavradığın bir an vardır. O anın gelmesini de gençler değil onun çevresi geciktirir veya engeller. Ailede düzenli bir hayatın olmaması, örnek alabileceği bir insana denk gelmemesi, evinde kütüphane olmaması, televizyonun hep açık olması, cep telefonu bağımlılığı…Binlerce madde daha ekleyebiliriz ki bu binlerce engel demektir.
Yani çocuklarımızın dikkatini bizzat bizler dağıtıyoruz. Sanki derin bir farkındalık yaşamamaları için elimizden geleni yapıyoruz. Onlara iyi imkanlar sunalım diye mücadele ederken etraflarına akıllarını başlarından alacak kadar dikkat dağıtıcı bir ortam örüyoruz. Öyle bir ortamda da çocuklarımızın silkelenip kendine gelmeleri gerektiğini görmeleri biraz zor. Bunu yapamamış gençlerimizin karşısında da elimiz kolumuz bağlı kalıyor. Eh işte, boşluklarını birazcık doldurabiliyoruz. Bazen de egomuza yenilip sürekli öğüt verme gafletine düşebiliyoruz. Neticede aramızdaki ipler tamamen kopabiliyor. Haksız da sayılmazlar. Uyarayım, kendine getireyim derken kırıp döküyoruz. Biz istediğimiz kadar yırtınalım, zihinleri o parlak anı yakalamadıktan sonra da bir faydamız dokunmuyor. Hepsinin içinde yetiştikleri ortama göre bir uyanış takvimi var. Biz ne yaparsak yapalım, ayağa kalkma tarihlerini bir gün öncesine bile çekme şansımız yok.
Bunu anlayabilmeniz için defalarca yaşamanız gerekiyor. Öğretmenler odasının en çok konuşulan konularından biri de budur. “Biz o kadar uğraşıyoruz, çocuğun içinde bulunduğu çevreyi aşamıyoruz.” ve bu minvalde yakınmalar birçok öğretmenimizin ağzından en az bir kere çıkmıştır. İnsanın kendini ne kadar çaresiz hissettiğini yaşamının büyük bir çoğunluğunu tahta başında geçirmiş bir insan olarak ben çok iyi biliyorum. Bunlardan birini aktarayım:
Bir meslek lisesinde çalışıyorum. Halkla İlişkiler bölümünden bir sınıfın hem edebiyat derslerine giriyorum hem de bana sınıf rehber öğretmenliğini verdiler, elimden geldiğince onların sorunlarıyla ilgilenmeye çalışıyorum. Ne yazık ki çocuklarımız pek öz disiplin sahibi değiller. Zorlamaya çalıştıkça geri tepiyor. Hele içlerinden birisi var ki onu boş vermişliğinin içinden çekip çıkaramadıkça uykularım kaçıyor. Kızımız müthiş bir potansiyele sahip, dinlediğinde en zor şeyleri bile anında kavrayabiliyor. Şöyle biraz kendine gelse neler neler yapabilecek ama nafile, hiçbir gayret göstermiyor.
Köşeye sıkıştırıp konuşmak istediğim bir gün tam sadede geliyordum ki “Öğretmenim, bana karışmasanız iyi olur.” demez mi? Peşini bırakmadım, birkaç kez müdahil oldum. “Üniversite sınavına gir yahut bir yol belirle kendine” diye zorlamaya çalıştım. “Acelem yok hem çalışır hem okurum.” diye yine kazan kaldırınca anladım ki ne söylersem söyleyeyim çocuğumuza işlemiyor. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra onu bir mağazada tişört katlarken gördüm. Biraz sohbet ettik. Bir yandan çalışıp bir yandan üniversiteye hazırlanıyormuş. Çok zorlandığını, okuldayken gerekli gayreti göstermediği için çok pişman olduğunu söyledi.
Maalesef ülkemizde sadece eğitim öğretim sorunlu değil. Eğitimin tanımını yaparken “Bireye istendik davranış kazandırmak.” diye açıklıyoruz ya, bizler istenmedik davranışların içindeyken bunu çocuklarımızdan nasıl bekleyeceğiz? Bizler televizyon başında uyuklarken onlara odana git çalış diyoruz. Elimizde telefon aptal aptal videolara saatlerce takılı kalıyoruz. Bırakın ayda bir okumayı yılda bir kitap bile okumuyoruz. Kaçımız kendi alanında dergi takip ediyor? En son ne zaman gazete alıp satır satır okuduk onların gözünün önünde? Hadi bırakın bu entel dantel işleri, en son ne zaman sanatla ilgili derin ve güzel sohbetler ettik onların yanında?
Kendi yapamadığımızı onlardan bekliyoruz. Etraflarındaki herkes boş işlerle uğraşırken onları çabalamaya ve değişmeye nasıl ikna edeceğiz?
Sevgiler, saygılar…
Abla yüreğine eline sağlık güzel yazmışsın ben de payımı aldım.