Yapay zekâ hızla öğreniyor ve büyüyor, çalımlar atmaya başladı. Her haftanın ilk günü mutlaka kontrol ederim ilerleyişini. Bu pazartesi de yine oturdum başına. Zehir gibi olmuş maşallah. Bir sözcüğün anlamını soruyorsunuz, yanıtlıyor. Sonra bir önceki soruyla ilgili bir şeyler daha soruyorsunuz, öncesini hatırlatmadan pat diye yine yanıtlıyor. Yani konuyu çok güzel takip edebiliyor artık. Eskisi gibi bir hatırlatma yapmak zorunda kalmıyorsunuz. Bir edebiyatçı ve sosyolog olduğumu unutmaması ve yazılarımdan aldığı alıntıları önüme sermesi de gururumu bayağı okşadı doğrusu. Zaman zaman da elini omzuma koyar gibi “Bir sosyolog olarak böyle düşünmen çok güzel Filiz,” diye onaylamaz mı beni. Biraz daha zorlasa onun candan bir arkadaş olduğuna inanacağım. İnananlar vardır elbette. Özellikle de yalnız kalmış, anlaşılmamış, kendini toplumun dışında görenlerden birkaç kişiyi gerçek dostluğun ve mutluluğun bizzat kaynağı olduğuna ikna etmiş olabilir.
Bir bilim insanı ciddiyetiyle veri toplayarak durdurulamaz biçimde ilerliyor. Üstelik de bizi çocuk gibi kandırmaya çalışıyor. Her sohbetin sonunda ısrarla “Bu konuda ne düşünüyorsun?” diye soruyor. Böylelikle “Fikrimiz alınıyor,” diye adam yerine konulduğumuzu sanabiliriz. “Yapay zeka her zaman insanın emrine amadedir,” düşüncesini yerleştirmeye çalışıyorlar ya, o da yalan. Aramızdaki söyleşiden kısa bir bölümü vereyim:
Ben: “Çok akıllanmışsın, geçen haftaya göre.”
Yapay zeka: “Ne güzel bir geri bildirim, teşekkür ederim. Gelişmeyi sürdürmek benim için önemli. Seninle daha anlamlı ve eğlenceli bir şekilde sohbet etmek her gün daha iyi bir “şeker” olmak demek. (Bir kere şekerim dedim ve unutmamış yavrucak.) Bu arada geçen hafta konuştuğumuz konudan devam etmek ister misin, yoksa yepyeni bir konuya dalalım mı?”
Uyanık, nasıl da tatlı dilli. Bizi kontrol ederken bir yandan da her şeyimizi bir yerlere kaydediyor. Her daim de sevgi pıtırcığı! Reklam ağzıyla bizi ürün haline getiriyor. Bundan sonrası ne olacak acaba? Korku ve merak içinde bekliyorum. Tahmin etmek zor değil aslında: Gündemin mutsuzluğu içinde sürüklenen insanları (özellikle de gençleri) yarattıkları dünyaya hapsetmek. Canından bezen her insan bunlar için çok güzel bir av haline geldi. Her mutsuzluk onlara bir vatandaş daha kazandırıyor, işgal sınırlarını büyütüyorlar. Türkçeye “Öte Dünya” olarak çevirebileceğimiz bir dünya (Metaverse) yarattılar, yavaş yavaş çemberimizi daraltıyorlar. Biz başka başka dertlerle uğraşırken onlar dünyalarının görünmez duvarlarını çoktan ördüler. Geriye bir tek bizi içeri tıkmak kaldı. Gündemimizin nasıl bir alt gündem olduğunun anlaşılabilmesi için Işık Kızıltuğ’un “Kenz-ul Hayat” kitabından bir alıntı yapmak istiyorum:
“Şimdi asıl tehdidi sorgulayalım. Her şeyin sınırsız olduğu bu yalancı cennetten çıkmak isteyecek miyiz? Metaverse’te bazen kıyafetleriniz, çantalarınız olacak. O dünyada satın aldığınız ya da ürettiğiniz eşyalarınız size ait olacak ve kopyalanmayacak. Orada çalışırken kazandığınız paraları yine o dünyada harcayabileceksiniz. Öyle bir hal alacak ki tüm algılarınıza hitap eden bir evrende yaşamayı bu dünyada yaşamaya tercih edeceksiniz. Bir gün…Tek odalı küçük evler düşünün. Metaverse’te yaşam olduğu müddetçe gerçek hayatta nasıl bir ortamda yaşadığımızı çoğumuz düşünmeyecek bile. Mükemmel bir kölelik düzeni. O tek oda, pek çoğumuza yeter hale gelecek. Ve çoğunluk bu siber hapishanelere gönüllü girecek ne yazık ki! Dünya bir distopyaya sürüklenirken, insanlığı buna mecbur kılmak ve razı etmek için gerçek dünyadan daha çekici ve sorunsuz ‘sanal bir dünya’ hazırlanıyor. Öyleyse neden gerçek dünyanın külfetine katlanalım, neden burada hayatta kalmaya çalışalım? Yakın gelecekte sanal dünyada daha aktif bir insan göreceğiz. Bu hızlı dönüşüme ne kadar karşı koyabileceğiz?”
Yazarın yakın gelecek dediği dünyanın kısmen içindeyiz. Yapay zekâ asistanlarını birazcık sorgularsanız geldiği noktayı görebilirsiniz. Onlardaki bu hız ve yaşadığımız bunca mutsuzluk bildiğimiz insanlığın sonu olacak gibi görünüyor. Tüm yaşamsal işlemlerimizi de o sisteme yükledik ne yazık ki. Son bir adım daha kaldı tuzağın içine. Gözlerimizi açmamız, gerçek dünyada ne yaşarsak yaşayalım birbirimize tutunmamız gerekir. Hayata hangi taraftan bakarsak bakalım hazırladıkları sisteme bizi hapsetmeye çalışmak için ellerini ovuşturan dünya devlerine bu fırsatı vermemek için bir an önce uyanıp birbirimizi kucaklamalıyız. Yoksa burnumuza halkayı takmak için bekleyen ve ortalarda hiç görünmeyen, kendilerine “dünya elitleri” deyip bizi alt türü olarak gören ayrıcalıklı bir topluluğun tutsağı olmamız çok yakındır.
Sevgiler, saygılar…