“Hayvanlar kadar olamıyoruz,” demişti bir arkadaşım; sözünü tamamlayamadan ortamdaki birkaç kişi tarafından “Ne yani, biz hayvandan aşağı mıyız?” diye linç edildi. İzin verseler çok şey söyleyecekti eminim. Daha sonra kendisiyle bugüne kadar gelen uzun bir dostluğumuz oldu. Sağlıkçıdır; ama börtü böceğe, hayvanlara, tabiatla ilgili her şeye son derece meraklıdır. Türkçede üç, yabancı dilde iki bilim teknik dergisi; felsefeden edebiyata kadar bir sürü süreli yayını takip eder; çok sıkı bir okuyucudur. Bunca donanıma rağmen söylemek istediğini tam olarak anlatamadı; çünkü ancak önyargısız dinleyen anlayabilir. O olaydan sonra oturup konuştuk, bana hayvanlar alemiyle ve doğayla ilgili bilmediğim çok şey anlattı. O sohbetten sonra bilim dergilerini daha bir sadakatle takip ettim. Okudukça da onun neden “Hayvanlar kadar olamıyoruz,” dediğini daha iyi kavradım.
Bu ayki okumalarımdan edindiğim birkaç bilgiyle örnekler vermek isterim. Mesela insanlarda olması gereken; ama son zamanlarda pek rastlayamadığımız bir yetenek: Ekip ruhu taşımak. İnsanoğlunda böyle bir şey kalmadı, bakmayın siz dev şirketlerin “Biz ekibiz, biz bir aileyiz,” sloganlarıyla insanları hegemonyaları altına almaya çalışmalarına. Mesela, kuşlar kadar ekip ruhuna sahip değiliz artık. Bakın nasıl V şeklinde uçuyorlarmış: “Bu uçuş formasyonu havada küçük bir girdap oluşturur. Öndeki kuş kanatlarını çırptığında arkadaki hava doğrudan aşağı doğru itilir. Bu bir basınç farkı yaratır. Bu nedenle kanatların altındaki hava, kanatların üzerindeki havadan daha yüksek basınca sahiptir. Hava, yüksek basınç bölgesinden düşük basınç bölgesine yukarı doğru hareket eder. Bu basınç farkı başka bir kuşun yukarı akıntısında bulunan kuşun, uçmak için çok daha az enerji harcamasını sağlar. Çünkü arkadaki kuş önündeki kuşun yukarı akıntısı tarafından yukarı doğru itilir. V-Formasyonunun sonuna doğru gidildikçe basınç farkı artar, bu nedenle arkadaki kuşlar öndeki kuşlardan çok daha az enerji harcarlar. Tabi bu süreçte konumları da sabit kalmaz. Yorulan kuşlar arkaya geçerek sürekli bir döngü oluştururlar. Böylelikle sırasıyla birbirlerinin kanat çırpmasından faydalanmış olurlar.” Tehdit yok, ikramiye yok, baskı yok, doğalarında böyle bir paylaşım var sadece. Evet, biz onlar kadar olamıyoruz. Maalesef uçarken birbirimizi gagalıyor, başa geçmeye çalışıyor, diğerine sırf gıcık olduğumuz için onu V’nin dışına atmak istiyoruz. Çünkü en güzel biz uçmak istiyoruz.
Penguenler kadar paylaşımcı değiliz, birbirimizi destekleyip gözetemiyoruz. Dünyanın en soğuk yeri olan Antartika’da eksi altmış derece soğuğa dayanabilen penguenlerin dayanışmasına bakmakta fayda var: “Büyük gruplar halinde bir araya gelerek ‘huddle’ olarak bilinen bir davranış sergiliyorlar. Yani, sıkıca birbirlerine sokuluyorlar ve böylece vücut ısılarını paylaşarak sıcak kalıyorlar. Bu toplu durma yöntemi, özellikle kışın aşırı soğuk havalarda hayatta kalmaları için kritik öneme sahip. Ortadaki penguenler daha sıcak kalırken, dışarıdaki penguenler belirli aralıklarla içeri doğru hareket ederek sırayla ısınıyor ve soğuğa dayanıyorlar.” Biz insanlar onların yerinde olsak, girişken olanlarımız kaynak yaparken girişken olmayanlarımız soğuktan kırılırdı.
Başkasının yaşam hakkını gözetme, acil durumda yardım etme konusunda fareler bizden bile iyiymiş. Bir bilim dergisinde “Fareler, türdeşlerinden birinin bilincini yitirdiğini fark ettiklerinde onlara ilk yardım uyguluyormuş.” diye bir başlık atılmış. Ve yapılan çalışmanın sonucunu değerlendiren makaleden şöyle bir alıntı yapmışlar: “Fareler baygın durumdaki arkadaşlarının yüzlerini yalayarak, dahası ağızlarını ısırarak ya da dillerini çekerek onları yaşama döndürmeye çalışıyorlar. Araştırmacılar yardıma gerek duyan fareyle daha uzun süreli bir birlikteliği olan farelerin ağız çekme gibi davranışların daha şiddetli olduğuna, bunun da iyileştirmeyi hızlandırdığına tanık oldular.” Bunca savaşı çıkarıp katliam yapanlara, çocukları öldürmekte bir beis görmeyenlere fare sağduyusu diliyorum.
Yaşadığı çevreyi koruma ve titizlikte, adını duyduğumuzda “ığğğğğ” diye tiksintiden bizi kendimizden geçirecek omurgasız hayvanlar topluluğunun bir üyesi, hamam böcekleri bile bizden çok daha iyiymiş. Gerçi son günlerde süper yiyecek olarak adı sıklıkla geçiyor; ama konumuz bu değil. Hatta konumuz onların radyoaktiviteye dayanıklılığı, kafası olmadan bir hafta yaşaması, saatte beş kilometre hızla koşması da değil. Konumuz bu hayvanların titizliği. Hamam böcekleri ve titizlik aynı cümle içinde geçemeyecek kadar zıt ifadeler gibi geliyor; ama değil. Bu arkadaşlar, antenleri konusunda son derece titizlermiş. Yuvalarına girmeden önce mutlaka antenlerini tımar ederlermiş. Zaten birçok böcek ve sinek türünde de aynı davranış varmış. Bu alet edevatları yön bulmalarına da yaradığı için sık sık temizliyorlarmış. Ne diyeyim, darısı hepimize, özellikle de elindeki pet şişeyi sınıfın ortasına fırlatmakta bir beis görmeyen gençlerimize. Kullandığı eşyaların, mekanların ertesi gün de işine yarayacağını unutan, musluktan sular akarken elini yüzünü yıkamayan, çevresini temiz tutamayan herkese hamamböceği aydınlanması diliyoruz.
Tüm bu örneklere bakınca insan hayvanlardan çok şey öğrenebileceğini görüyor.
Sevgiler, saygılar…