Biz evlatlarımızı çok severiz, gözlerinin içine bakarız saçının bir teline zarar gelmesin diye. Evet, onları bazen fazla şımartır ve başımıza çıkartırız; ama onlar bizim geleceğimiz olduğu için yaparız bunu. Bizde anneler hasbıhal ederken birbirlerine çocuklarıyla ilgili dertlerden bahsederler. Çocukların esenliğiyle ilgili bir durum olduğunda “Kurtaralım.”, “Yardım edelim.”, “Paylaşalım.” gibi en kalbi ifadelerle herkes birbirine sahip çıkar bu toplumda. Tersi işliyor gibi görünse de toplumumuzun dinamiği budur aslında.
Dokunulmazlığı vardır yavrularımızın, çevremizde bir çocuğun üzerine fazla gidildiğinde veya o çocuk fazla hırpalandığında herkesin kullandığı ifade “Dokunmayın çocuğa!” dır. Geniş bir anlam çerçevesi vardır; ama en çok “Ona zarar verme!” yahut “Bırak istediği gibi yapsın, karışma.” anlamlarında kullanılır. Herkesin çocuğu yatağında güven içinde rahatça uyusun isteriz. Anneannelerimiz, babaannelerimiz namaz sonrası dualarında âmin demeden önce “Allah’ım bütün çocuklara yardım et, bizimkileri de unutma!” diye eklerlerdi. Çocuk sevgisi onlara bütün dünyayı bir aile gibi algılatırdı. Bu ulusun kadınları böyle dev çınarlardan el aldık işte.
Nasıl büyük bir güçtür bu evlat sevgisi, kelimeler kifayetsiz kalır. İçimiz titrer onlara bir şey olacak diye, bir baltaya sap olamayacak diye de uykularımız kaçar. Her şeye saygımız vardır; ama evlat sevgisi deyince akan sular durur. Bu bayrak, bu topraklar onlar için vardır. Biz yaşadığımızı yaşadık, unumuzu eledik. Onlar bizden daha iyisini görsün, onlar bizden daha iyisini yaşasın isteriz. Tanrının bize en kutsal emanetleridir ve varlıklarına şükrederiz. “Allah evlat acısı göstermesin!” dileğini kaçımız sevdiklerimize sunmadık ki?
Hatırlayalım, yakın zamanda korkunç bir deprem (yıkım) yaşadık ulus olarak; her şeye çok üzüldük, kahırlandık. Bazı şeyleri unutsak da evlatlarının yıkıntıların içinden çıkarılması için çırpınan anne babaların görüntüleri hala gözlerimizden silinmedi. Bu talihsiz anne babaların kimisi ölmüş evladının elini tutarken fotoğraflandı, kimisi de enkaz altında bacaklarını kaybeden evladının durumu fark etmemesi için “Bir şeyin yok, şükürler olsun.” diye göz yaşlarını kalbine akıttı. Yıkıntıların başında feryatları göğe erdi anaların; aç susuz, o soğukta yavrularının başından ayrılmadılar. Evlatlarına mı üzülelim, onlara mı şaşırdık. Kolay mı, bu toprakların adı “Anadolu” Ana dolu. ANA… “Çocuk sahibi olan kadın.” dan çok öte.
Ve onların hepsinin ruhları öyle kanıyor ki son günlerde. Acılar bitmiyor, hep üst üste geliyor. Vahşetin boyutunu vicdanımız kabul edemiyor. Bu ülkenin tüm anaları olarak havada kelebek gibi uçuşacak minicik ellerin toprağın altına konulmasını gözyaşlarıyla izliyoruz. Mahallemizin en yaşlı teyzesi ise o cenaze törenini izleyene kadar inanmıyor, inanamıyor “Böyle vicdan olur mu?” diye. Oluyormuş demek ki.
Diyeceksiniz kimden bahsediyorsun? Herkesten, aslında herkesin yavrusundan. Çünkü o çocuk, güzelim Narin, diğer tüm katledilen kardeşleri gibi hepimizin yavrusuydu. “Çocuklar annelerinden babalarından çok içine doğdukları toplumundur.” Bunu bir kez daha görmüş olduk. Bütün anaların yürekleri birbirine zincirlendi, bundan kuşkum yok. Ama bu yetmez, çocuklarımızın daha fazla korunması gerekiyor, bu aşikâr. “Umarım bu son olur.” demek de bence katledilen tüm yavrularımızın hatıralarını incitmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü onlar sadece bir sayıdan veya aileleri tarafından konulmuş bir isimden ibaret değiller. Onlar birer insan, insan…Güçsüz ve kırılgan oldukları için başlarına bunların gelmesi gerekmez.
Evet, büyüklerimizi sayıyoruz; ama küçüklerimizi gerektiği gibi koruyamıyoruz. Evlatlarımız söz konusu, görüş farklarını tartışacak değiliz. Onların yaşam haklarının acımasızca ellerinden alınmasına izin vermeyelim. Özellikle bu konuda yetkili ve etkili olan saygıdeğer hanımefendiler, lütfen öne çıkın. Tüm anaçlığınızla. Siper olalım evlatlarımıza. Çünkü bu çocuklar hepimizin.
Sevgiler, saygılar…
????????????çok güzel bir yazı tebrikler severek bir solukta okudum.