İcra ettiğiniz iş zamanınızın en büyük kısmını işgal eder. O yüzden mesleğinizi yaşamınızla ve değerlerinizle dengeye oturtabilmek çok önemlidir. Ömrünüzü verdiğiniz işte ancak üretken ve huzurlu olursanız derin bir mutluluk hissi yakalayabilirsiniz. Yaşam iş bölümünden ibaret olduğundan mesleğin önemlisi, önemsizi; işin küçüğü büyüğü olmaz. Biraz mekanik de olsa çoğu iş tanımlamasında o işin insanlığın hangi derdine deva olduğu ve ne için ortaya çıkarıldığı aşağı yukarı yer alır. Her fert yerine getirdiği görevle görünür kılar varlığını. Bunu yaparken de bilmek ister sağladığı katkıyı. Ve vicdan hepimizin hesap verdiği en önemli mercidir. Hele de Anadolu insanı… Bir fayda sağladığına kendini inandırabiliyorsa daha bir zevkle yerine getirir görevini. Yarattığı iyiliği tüm ruhuyla sezmek ister, küçük bir kıvılcım ateşler görev bilincini. Ne kazandığı paranın ne de oturduğu koltuğun hükmü yoktur; asıl büyüklük yaptıklarının nelere çare olduğunu fark ettiği o sihirli anda gizlidir. Ondan sonrası çorap söküğü gibi gelir.
Bundan yıllar yıllar önce, mesleğime ilk adım attığım zamanlar… Heyecandan ne yaptığımı bilmez bir durumdaydım. Dersimin olduğu sınıfa kapıyı çalarak girmeme sebep olabilecek kadar kontrolsüz bir coşku ile yüklüydüm. (Allahtan o sınıftaki çocuklarım biraz gürültücüydü ve benim kapıyı çalmam o tantananın içinde sinek vızıltısı gibi kalmıştı.) İlk yılımdı, bir kasaba ortaokuluydu. Öğrencilerimiz taşımalı sistemle okula getiriliyordu. Koşullar ağır, biz idealisttik; tüm öğretmenler canla başla çalışıyoruz çocuklarımızın kaderlerini değiştirebilmek için. Bir yandan kütüphaneler kuruyoruz sınıflara, diğer yandan tüm boş zamanlarımızı öğrencilerimizle geçirmeye gayret ediyoruz. Tüm bu çabaya rağmen içimde kocaman bir boşluk vardı. Bir işe yarayabildiğime ikna olamıyordum.
Sert bir kış aniden yakaladı bizi, okula zar zor ulaşıyoruz. Uzun zaman yerden kalkmayan kar ve soğuk nedeniyle öğrencilerimiz birer birer hasta olmaya başladı. Yine de zorluyoruz onları, malum kasaba okulu, “Tek şansları biziz diye düşünüyoruz.” Birinci sınavları yaklaşmaya başladı. Cuma günü, “Önümüzdeki hafta çok önemli bir konu anlatacağım.” diye hafta sonu tatiline yolladım çocuklarımı. Pazartesi ilk gün, ilk ders. Tahtaya bir cümle yazdım. “Kim bu cümlenin öğelerini bulacak?” diye sordum. Bütün parmaklar havada. Yalnız ön sıradan bir kızımın yüzü kireç gibi. O da parmak kaldırmak istiyor; ama mecalsiz. “Haydi gel bakalım.” deyip tebeşiri eline verdim. Kalktı, bir adım attı ve tahtanın önünde hafif sendeledikten sonra yemyeşil kusuverdi. Kusarken de canı yanıyormuş gibi gözlerini kısıyordu. Başını avuçlarıma aldım, çabucak bir arkadaşını yardım çağırması için idareye yolladım. O sarsıla sarsıla tüm yediklerini çıkarırken, alnından tutup biraz rahatlatmaya çalıştım. Yardım geldi, sağlık ocağına götürdüler. Midesini üşütmüş. Annesi geldi birkaç gün sonra, sınavları için endişelenmiş yavrum. Korkmamasını onu ayrıca sınava alacağımızı söyledik, kadın rahatladı. Bir hafta sonra iyileşti, okula geldi. Biraz tembihlemek istedim, bir daha o kadar hasta olduğunda okula gelmesin diye. Öyle bir şey söyledi ki bağrımda çiçekler patlayıverdi kara kışın ortasında. “Çok önemli bir konu anlatacaktınız, kaçıramazdım. Ailemin durumu hiç iyi değil, benim tek şansım öğrenmek.” O an hem çocuğumla gurur duydum hem de içimdeki o koca boşluk onun gözbebeklerinde kaybolup gitti.
Görevimizi eda ederken tabi ki eksikliklerimiz olacaktır, ya da kendimizi beğenmediğimiz noktalar. Belki de işinizi küçücük ve değersiz buluyorsunuz. “Her iş kutsaldır.” demek biraz amiyane tabir olacak; ama gerçekten öyledir. Hayat akarken uç uca tutunan işlerin birinde küçücük bir aksama olduğunda her şeyin tepetaklak olduğu durumlarla hangimiz karşılaşmadı ki? Bir yazım hatası, yanlış bir teşhis, gözden kaçan bir veri…Bütün hayatımızı durdurmaz mı? İşimizi içtenlikle ve özenle yapınca da hayat cennete dönmez mi? Kattığımız değer oranında değer kazanmaz mıyız? Hayatın üzerimize çöken o kesif ağırlığı işimizi layıkıyla yaptığımızda nasıl da uçup gider. Şevkle ve iştiyakla çalıştığımızda yorgunluk sonrası gökyüzü daha mavi, sokaklar daha ferah gelmez mi bize? Demem o ki “Her iş önemlidir.” Yeter ki biz ona hak ettiği önemi verelim.
Saygılar, sevgiler…