“Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire” der Orhan Veli. Doğanın birdenbire canlanmasıyla insanın duygularının harekete geçmesini ne güzel anlatır. Eskiden böyle anilikler bizi sarsar kendimize getirirdi. Şu an şaşırma duyumuzu kaybettik, kaybettirdiler bize. Yerden mantar gibi biten her şey normalleşti. Ani değişiklikleri yapanlara sonsuz güven duyabiliyoruz. Yeter ki biraz parlatıp cilalasınlar, yeter ki popüler olsun, trend haline getirilsin, hemen ikna oluyoruz. Algılarımızla oynuyor ve bunu da saklamıyor, tüm davranışlarımızı manipüle ediyorlar. Yavaş yavaş insanlıktan bile çıkmaya başladık. Zaten amaçlarını da hiç çekinmeden, utanmadan söylüyorlar: “Yeni bir insanlık yaratmak.” Ne hikmetse bu iddialarını alt sesleriyle söyledikleri için duyamıyoruz hiçbir mecrada.
Aceleleri olduğundan “Hız Çağı” mantığına bizi alıştırdılar. Her sabah kalkıyorsunuz, bütün hayat değişmiş. Çok büyük bir silahları var artık: Yapay Zekâ. Onu temize çekmek için (karşıt söylemleri komplo teorisi ilan edebilmek için) bir dizi (Person of İnterest) çekip izlettiler. Ağzını açacak olsan, “Aaa, saçmalama. Bu anlattıkların şu dizide de vardı, komplo bunlar.” diye tüm savunmalarımızı boşa düşürüyorlar. Durumun birazcık farkında olan herkes yaşamıştır. Müthiş bir de sıçrama yaptırdılar kullandıkları teknolojiye; çünkü her şeyimize el uzatıp değiştirebiliyorlar bize sormadan. Kendimizi güvende hissedelim diye de şifreler ve giriş kodları havada uçuşuyor. İzin alıyormuş gibi yapıyor hınzırlar. Peki güncelleme yaparken neden sormuyorlar ve doğrudan ulaşabiliyorlar tüm sistemlerimize? Dosyalarımızın şeklini bile değiştiriyorlar. Sabah uyanıyorsunuz, başka bir ofis programı karşınızda. Yazdıklarınızı okuyup, söylediklerinizi yazabiliyor. Sonra pıt diye ortadan kaybolup ücret talep ediyor.
Kim kimi yönetiyor artık? Evlerimize izinsiz giriyorlar. Mesela geçen hafta bilgisayarıma haberim olmadan yüklenen yapay zekâ asistanı birden mekanik sesiyle “Ne haber Filiz, günün nasıl geçti?” deyince bayıla yazdım. Güncelleme dedikleri şey aslında ağzımızdan içeri girmeleri demekmiş onu anladım. Güya satın aldığım güvenlik programı benim iznim olmadan yapılan tüm değişiklikleri engelleyecekti. Tabi kime ne anlatıyorsun? Sonuçta o programı üretenler de onlar. Üçüncü Dünya Savaşı çoktan çıktı, sanal alemde. Hem de saç saça, baş başa…Bizimle onlar arasında. Koca bir insanlık ve karşısında bir avuç çıkarcı. Bunları görünce bunalıyorsun, biraz içim açılsın diyorsun, gökyüzüne bakayım ferahlarım. Ne mümkün, artık yıldızların bile yıldız olduğu şüpheli. Uzay istasyonu mu Starlink uydusu mu diye düşünüyorsun. Şüphelenecek gibi olup vazgeçiyorsun, çünkü bunları tepemize yerleştiren adamları cilalayıp cilalayıp tüm sosyal mecralarda gözümüzün içine soktular. Birdenbire. Musk, Bezos, Gates, Mark Zuccarberg…Dünyadaki tüm insanların hayatının içine bu kadar ani dalış yapan bu insanlar; biz kabul edelim veya etmeyelim dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye başladılar. Bakıyorsunuz adam bir devlet başkanının ofisinde adı bile bir tuhaf olan el kadar bebesiyle (X) toplantılar yapıyor. Bakıyorsunuz bir diğeri; bir sürü yardım kuruluşunun başında, güya üçüncü dünya ülkelerindeki insanlara sağlık yardımı yapıyor, Dünya Sağlık Örgütü’nün en büyük finansörü. Sonra bakıyorsunuz aynı zatı muhterem yapay et fabrikalarını finanse ediyor. İnternette bangır bangır yapay etin güzelliklerine güzelleme yapıldığını görüyorsunuz.
Evet, haklıymışlar, hız çağındayız. Değişiyoruz; ama nereye doğru? Öyle ki karbon ayak izi bahane edilerek bazı anlaşmalara doğru çekiliyoruz. Bu anlaşmalar bize neler kaybettirecek bilmiyoruz. Böyle anlaşmaların varlığından dahi haberimiz yok. Şu anda güzel dünyamız apar topar değiştiriliyor. Bunu yaparken de bizim iyiliğimizi düşündüklerini söylüyorlar. Bilim insanlarımız zaten ellerini üzerimizden çektiler. Bizi bu parlak çocuklarla baş başa bıraktılar. Bizim adımıza yaptıklarını söyledikleri her şeyi kendi ceplerini düşünerek yapıyorlar. Firmalar uluslardan daha fiyakalı olduğu sürece büyük bir yalanın ortasındayız demektir. Bize söyledikleri yalanların üzerini magazinvari gündemlerle kapatıyorlar. Koskoca bilmem nerenin başkanı dört yaşındaki bir çocuk gibi tutup başka bir devlet başkanının kıyafetiyle alay edebiliyor. Alay edilen adam da bir değişik, aslen komedyen. İnsan şu soruları kendine sormadan duramıyor: “Acaba bu komedi oynanırken alttan alta neleri değiştiriyorlar?” “Bir avuç elit tarafından yapılan bu değişiklikler bizim ülkemize nasıl yansıyacak ve bizler hangi haklarımızı kaybedeceğiz?”
Sevgiler, saygılar…