Dünyayı dizayn etmek isteyenler yollarını epey yarıladılar, tam gaz devam ediyorlar. Atalet içinde olsa da çoğunluk farkında, sosyal platformlarda paylaşılıyor; ama ne yazık ki sadece klavye başı şövalyeliği yapıyor herkes. Dünya yeni bir şeye hazırlanıyor; elimizin altında olmasına alıştığımızdan bir nimet olduğunun farkında olamadıklarımız haraç mezat elimizden alınacak. Her gün rahatlıkla yapabildiğimiz şeyleri yapamayacağız, elimizi uzatabildiğimiz şeylere çok yakın bir tarihte ulaşamayacağız.
Yeni Dünyanın tohumları atılırken biz gündemi seyre daldığımızdan zemin yavaş yavaş kayıyor ayaklarımızın altından. Meclisten madde madde geçiyor iklim yasası. Zikredilmiyor, edilse bile çok cılız şekilde ve sanki bize dünyaları sunacak, övgüye mazhar bir şeymiş gibi allayıp pulluyorlar. Bizi hapsetmeye ant içmiş gibi başımıza bir de akıllı şehirleri çıkarttılar. Tabii onu da büyük bir lütufmuş gibi altın tepside sunuyorlar. Güvenli olacakmış, herkes için her şeyin ulaşımı kolay olacakmış. Akıllı telefonları bizi ürün haline getirmek için elimize tutuşturdular, şimdi de akıllı şehirlerle (smart city) bizi paketleyecekler.
Özellikle güvenlik gerekçesinin öne çıkarıldığı 15 dakikalık şehirler diye bizlere lanse edilen bu şehirlerden anladığımız “Biri Bizi Gözetliyor Evi” ni üzerimizde uygulayacaklar. Hatta bir topluluk bile oluşturmuşlar sempatik görünsün diye. Bizleri tam bir dijital kafese kapatacaklar ve kapının anahtarının kimin elinde olduğu belli değil. Bu şehirlere tıkılıp tarım yapamayacağız, istediğimiz yere istediğimiz zaman gidemeyeceğiz, paralar dijital olacak, zorunlu ihtiyaç olarak gördüklerimizi (su, gıda, kıyafet…) bile istediğimiz miktarda alamayacağız. Her şey ama her şey sözüm ona bizim iyiliğimiz ve dünyamızı kurtarmak adına başkaları tarafından kontrol edilecek. İyi de bu başkaları kimler olacak? (Olabilirlik senaryosu da hazır ellerinde, George Orwell’in ‘1984’ romanı…)
Bizleri kurtarmak için 2053 yılını, “Sıfır Karbon Emilsiyonu” hedefiyle işaret ediyorlar. Karbon ayak izi uygulamaları kısıtlamaları gelince herkes tüm gerçekliği görecek; ama ne yazık ki o zaman da iş işten geçecek. Ne hikmetse zehirli atıklarını atmosfere zerk eden, kaynak sularını kirleten global şirketlere gelmiyor o karbon ayak izi yasakları, biz sıradan insanlara geliyor. “Sıfır Emilsiyon” konusunda Meteoroloji Mühendislerinin 12.03.2025’te yaptığı açıklamadan bir alıntı yapalım: “NET SIFIR üzerine oturtulan bu sistem işlevsel olmadığı gibi mümkün değildir. Mümkün olmadığı bilinen net sıfır karbon ticaretini haklı kılmak içindir.
Bu kanun tasarısıyla doğa üzerinden yeni ticari araçlar oluşturulmasının amaç edinildiği açıkça görülmektedir. Bu aşamada bu ticaretin bütçesi ne kadar olabilir? Bundan kimler faydalanacak? COP21 Paris Anlaşmasında net sıfır dayanağının konmasında etkili olan firmaların kazancı ne olacaktır? Bu tasarı çevreyi korumaz. Atmosferi asla korumaz.”
Anlaşılan o ki Paris İklim Anlaşması’nın evlere şenlik maddelerinin getirdiği yasaklar sadece yereller ve sıradan insanlar için. Globaller her türlü zehri püskürtmeye devam edecekler. Sanki karbon ayak izini yerel işletmeler, çiftçiler, sıradan insanlar yaratıyor. Eğri oturup doğru konuşalım, sanayi ve ekonomiyle ilgili dünyadaki sistemleri kimler yönlendiriyor? Para akışı kimin elinde? Niçin kısıtlamaların ve cezaların çoğu sokakta kendi yolunda yürüyen sıradan vatandaşlar için? Ne tarafından bakarsanız tutarsızlık. Mesela Amerika Birleşik Devletleri Paris İklim Anlaşmasından çekildi, tekrar girdi, tekrar çekildi. Neden? Sadece Paris İklim Anlaşması’ndan mı, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü, onların tabiriyle WHO)’den de çekildi. Madem çok iyi bir şey neden çekiliyorlar? Günlük hayatımızda biri bize bir şey tavsiye etse ve kendisi o tavsiyenin tam tersini yapsa altında mutlaka bir bit yeniği ararız. Aynı duyarlılığı geleceğimizi şekillendirecek, ciddi konularda gösteremiyoruz. Allahtan farkında olanlar var, birbirinden tamamen zıt görüşlerde olsalar bile iklim anlaşması ve türevi dayatmalar için ortak paydada buluştular. Hatta platform kuranlar, saygıdeğer halkımızı bilgilendirenler var.
Çünkü bu işin sağı solu, arkası önü kalmadı. Bela gelince hepimizin başına gelecek, artık son viraja girildi. Umutlandırıcı başka çabalar da var: İklim kanunu, chemistry uçakları ve son olarak da akıllı şehirlerin getireceği felaketleri mecliste dillendiren milletvekillerimiz; sadece sosyal medyada değil il il dolaşıp meydanlarda, konferans salonlarında halkımızı aydınlatmaya çalışan gazeteci genç arkadaşlar var. (Daha önceki yazılarımda isimlerini zikretmiştim, tüm platformlarda bulabilirsiniz hepsini.) İçlerinde tüm bildiklerini kitaplara aktaranlar da var. İşleri zor, işimiz zor. Dört koldan geliyorlar ve bizim tek gücümüzse bir an önce tüm gerçekleri görüp uyanmamız. Bunu yapamamamız için gerçekleri tam gözümüzün önüne yerleştirdiler. Gözlerimizi iyice açıp çocuklarımızdan ve torunlarımızdan ödünç aldığımız hayatı onlara kaptırmamalıyız.
Sevgiler, saygılar…