Günümüzde herkes birtakım zorluklar yaşarken idealistlerin hali perişan. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde. Tüm insanlığın idealistlere bakışı alay etme, küçümseme, hayalperest ve gereksiz coşkulu bulma yönünde. “Görev adamı” olmak eskiden çok büyük bir meziyet olarak görülürken şimdi “enayilik” olarak algılanıyor ve algılatılıyor. Malumunuz böyle insanlar dirayetli tavırlarıyla bazılarının potansiyel müşteri kadrajına girmediğinden, eğilip bükülüp kişilikleri istedikleri şekle kolayca sokulamadığından onlar için pek arzulanan bir tür değil. Ne kadar azalırsa toplumlar o kadar kolay ele geçirilebilir. Hedefleri doğrultusunda yapması gerekeni sorgusuz sualsiz yaptıkları, karınca kadar çalışkan oldukları ve büyük hayaller kurdukları için hedef gösteriliyorlar. Bir toplum çökertilmek isteniyorsa onlardan başlanması gerektiğini çok iyi biliyorlar.
Bu hal oyunun en önemli parçası, oyunun ikinci önemli parçası ise çakma idealler ve idealistler üretilerek bunların pazarlanması. Bunu ulu orta yapmıyorlar; her türlü psikolojik ve teknolojik donanıma sahip olduklarından hayatlarımıza, hatta zihinlerimize kadar sızıyorlar. İşe eskilerin silinmesi ve devre dışı bırakılmasıyla başlıyorlar. Yenileri yerleştirmek çocuk oyuncağı; güzel ambalajlanmış, çok janjanlı ve ömür boyu mutluluk garantili olduğundan havada kapışılıyorlar. İnsanlığın işine yarayacak yeni bir icat, bir sanat eseri yaratmak veya sosyal hayata katkı sunan bir kuram ortaya koymakla ilgili değil. Makyaj yapmayla, kombin dizayn etmeyle, çılgınca alışverişle ilgili bize layık görülen idealler. (Onların işine gelen demeliydim, çünkü tamamı büyük şirketlerin ve elitlerin ürünlerinin pazarlanmasıyla ilgili.) Epey de bir başarılı oldular, bir gence idealinin ne olduğunu sorduğumuzda bize bunlardan birini söyleyerek yanıt verebiliyor. Hatta çocuklar bile. Abonesi olduğum bir edebiyat dergisinin kanalında saygıdeğer tarihçimiz İlber Ortaylı küçük bir kız çocuğuna soruyor “Büyüyünce Ne olacaksın?” diye. Minik kızımız “Youtuber” diye yapıştırıyor cevabı. İlber Hoca kısa bir şaşkınlık geçirdikten sonra devam ediyor söyleşiye.
Tabii ki youtuberlerin hepsini aynı kefeye koyamayız. İyi bir amaca hizmet etmek için çok güzel kültürel programlar yapanlar, değerli bilgileri sunanlar da var içlerinde; ama çocuklarımızı doğru dürüst yönlendiremediğimizden yolları onlarla kesişmiyor. Tesadüfü karşılaşmaların ve arkadaş önerilerinin çoğu da tüketim kültürünün duayenleri haline gelmiş örnekler, parlatılmış tuhaf tipler. Bazılarının izlenim oranları yüksekmiş gibi gösterildiği ve bu şekilde de halkın merakının kamçılandığı gayet iyi biliniyor. Nasıl bir reklam ağının içindelerse her yerden fırlıyorlar, fırlatılıyorlar.
Kendimizi çocuklarımızın ve gençlerimizin yerine koyalım. Bizim zamanımızda bu kadar akıl çelen, dikkat dağıtan saçma sapan şeyler var mıydı hayatımızda? Yoktu elbette. Sadece televizyon vardı ve yaşlımız gencimiz seçiciydik, programların niteliklerini tartışabiliyorduk. Televizyona yapışık yaşayanı görmedim o dönemlerde. Şimdi ise gençlerimize cep telefonlarını bir uzvuymuş gibi yapıştırdık, ayırabilirsen ayır. Üstelik de iki uçlu, biz onu kullanıyoruz sanıyoruz; ama çoğu zaman veri toplamak için o bizi kullanıyor. Çıldırmış olmalıyız ki ipin diğer ucundaki elin kime ait olduğunu bilmeden onların bir yerlere çekilmesine ve oradan kendilerine bir hayat kotarmalarına tebessüm ederek bakabiliyoruz. Çocuklarımızı etkisi altına alan değerleri ve kişileri biliyor muyuz? Kimlerle ve onların hangi fikirleriyle temas ediyorlar? En iyi ihtimalle oralardan (sosyal ağlardan) sadece tüketen, yozlaşmış, hiçbir değer yargısı taşımayan tipleri rol model olarak seçiyorlar kendilerine. Peki ya daha ötesi varsa?
Uç sınırını tahmin edemiyoruz; ama ufukta görünen şu: Sosyal ağlardaki ünlülere özenip giyinip süslenmekten başka derdi olmayan, sadece partileyen, para harcamayı ve alışveriş yapmayı marifet sayan bir nesil gümbür gümbür geliyor. Onlar yetişkin olunca ne olacak? Çoğunluğu oluşturacaklarını düşünmek bile istemiyorum. Bir işe yarayamayacakları aşikar olmakla birlikte suça teşvik edilebilecek ilk kitle de bunlar olacak; çünkü gerçek anlamda değer üretemiyorlar, gökten (youtube’dan) para yağdığını sanıyorlar. Her gün hayranlıkla takip ettikleri insanlar onlara öyle toz pembe ve sorunsuz bir dünya sunuyor ki gerçek hayatı öyle bir şey sanıyorlar. İdealist olmayı bir kenara bırakalım, hayatın bir disiplin ve direnç gerektirdiğinin farkında bile değiller.
Bir ulus sadece yetiştirdiği idealist insanlar sayesinde var olabilir. Özellikle de koşulların zorlaştığı, işlerin iyi gitmediği, bıçağın kemiğe dayandığı dönemlerde ancak büyük ideali olan insanlar toplumu düze çıkarabilir. Evlatlarımız önce kendisi sonra da ulusu için büyük ideallere sahip değilse yandığımızın resmidir. Çocuklarımızla bir hasbihal edelim, örnek aldıklarını, özendiklerini birinci ağızdan onlardan dinleyelim. Her şeyden önce biz onlara idealistliğimizle, çok yönlülüğümüzle, sağlam alt yapımızla, sıra dışı ilgilerimizle, kendimizi yetiştirme çabamızla, güzel yaşantımızla örnek olmalıyız. Bunu yapamazsak elbet bizim boşluğumuzu doldurup onları başka yönlere sürüklemek isteyenler olacaktır. Ama nereye?
Sevgiler, saygılar…