X,Y,Z kuşağı diye etiketlediler bizleri ve çocuklarımızı. Z kuşağının bilinen insanlığın son halkası olduğunu açık açık söylüyorlar, tabi duyabilene. Malum, alfabenin en son harfi “z” olduğuna göre ondan sonrası yok. Tarih aralıklarını şu şekilde belirlemişler: “1965 ve 1980 yılları arasında dünyaya gelen her birey X kuşağı kapsamındadır. Y kuşağı, çoğu araştırma merkezine göre 1980 ve 1999 yılları arasında doğan kişileri kapsıyor olsa da bazı verilere göre bu rakamlar 1979 ve 1999 yılları olabilir. Genel olarak yapılan araştırmalar sonucunda Z kuşağının doğumlarının başlangıç ve bitiş yılları 1990 yılı ve 2010 yılı olarak belirlenmiştir.” Efendim, bu noktadan sonra alfabenin harflerine dönemezlermiş; alfa, beta diye devam etmek zorundalarmış, çünkü dijital dünyanın içine doğan çocukları başa dönerek ve eskiyi hatırlatacak şekilde A, B, C diye tasnif edemezlermiş. Yeni bir tür yaratmak istediklerini itiraf edercesine: “Alfa kuşağını 2025 yılından itibaren Beta kuşağı, ardından da Gama ve Delta kuşakları takip edecek. Her toplum için ortak bir kuşak tanımı yapmak hayli zor. Peki ama neden? Çünkü her ülkenin belirli dönemlerde yaşadığı deneyimlerin farklı olması ve ülke içinde farklı sosyal yapıların bulunması nedeniyle bu araştırmalarda tutarlı sonuçlar elde edilemiyor. Ancak bu durum Alfa kuşağı için farklı olabilir. Çünkü Alfa kuşağı için dünyanın fiziksel sınırları neredeyse ortadan kalkmış durumda. Onlar dünyanın farklı coğrafyalarında olsalar da aynı filmi izleyip, aynı müziği dinleyip, aynı dünya gündemini takip edebiliyor. Dolayısıyla önceki kuşaklardan farklı olarak Alfa kuşağını tanımlamak için daha tutarlı öngörüler yapılabilir.” diye Alfa kuşağından itibaren bambaşka bir insanlığın başlayacağını gururla anlatıyorlar.
Yepyeni bir jenerasyon, yepyeni bir insan türü, hepimize hayırlı olsun. Bir ülkenin çocuklarının fiziksel sınırlarının kaldırılmasının ne demek olduğunu hepimizin köşesine çekilip iyice bir düşünmesi gerekiyor. Küreselleşmenin (Onların tabiriyle Yeni Dünya Düzeni’nin) hızlı adımlarının sesleri mi bu itiraflar? Alfa kuşağına biçtikleri dünyayı: “Alfa kuşağı internetin hayatın her alanında olduğu bir dünyaya geliyor. Alfa kuşağının bütün bireyleri muhtemelen 5G, yapay zekâ, otonom araçlar, akıllı saat, Siri, Airpod kulaklıklar, iPad, Instagram, Snapchat gibi dijital teknolojileri yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olarak görecek.” diye gülümseyerek anlatıyorlar. Tamamen bağımlı, istedikleri gibi kontrol edebilecekleri bir nesil. Son gerçek insan Z kuşağının ardından insan nesli için hayal ettikleri gelecek bu. İnsanlığın sonunu getireceklerini ve ondan sonra yeniden, istedikleri insan tipini yaratacaklarını söylüyorlar, daha ne yapsınlar? Sınır ve ülke savaşlarına ihtiyaçları yok, terminoloji adı altında da her şeyi bize yutturuyorlar. Alfaymış, betaymış, bilmem neymiş. Yemişiz onların terminolojisini, bir düşmediler yakamızdan. Herkesi herkese kırdırdıkları yetmiyormuş gibi aynı toplumun kuşaklarını da birbirine kırdırmaya başladılar. Eskiden nesillerin birbirini anlayabilmesi için neler yapılması gerektiğini konuşurduk. Oysa şimdi farklılıkların altı çizile çizile aramızdaki mesafe iyice büyütülüyor. Z kuşağını bizden uzaklaştırıp Alfa kuşağını tamamen yeniden yaratacaklarına eminler. Bunu yapabilirler mi? Evet, bizleri saçma sapan alışkanlıklarla uğraştırırken onlar her şeyi değiştirmeye çoktan başladılar. Kullandıkları alet edevatları adlandırırken de rahatlar: “Sosyal Ağ…” Bize tuzak kurdular, üzerimize bir ağ attılar ve çoğumuzu küçücük ekranların içine gönüllü olarak tıktılar. Z ve Alfa kuşaklarının bu tutsaklıktan kurtulması biraz zor gibi görünüyor. Onların X ve Y diye tabir ettiği kuşağa, onlardan öncekilere büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü, bizler (Kendimi de dahil ettiğim için ‘biz’ zamirini kullanmak zorundayım.) en azından ömrü hayatımızda manuel şeyler gördük. Teknolojiyi elimizin tersiyle itmeli, transhümanizm gibi saçmalıkların arkasına sığınıp insanlığın bambaşka bir şeye evrilmesini sağlamaya çalışanları durdurmalıyız.
Nasıl başaracağız peki? Öncelikle yapılmak istenilenin bilincinde olarak, yani bir grup elitin kendi çıkarları doğrultusunda insanı bambaşka bir ucubeye çevirmek istediklerinin farkında olarak. Bundan sonrası zaten bildiğimiz ve hep yaptığımız şeyler: “İnadına sosyal yaşantımızdan ve bağlarımızdan kopmayacağız. Gönüllülük ilkesiyle yeni jenerasyonla yakından ilgileneceğiz. Onlara geçmişin tüm insani ve güzel alışkanlıklarını yeniden kazandırmaya, kültürel birikimimizi aktarmaya çalışacağız. Dijital cihazlarla iletişimimizi mümkün mertebe en aza indireceğiz. Süper marketler ve AVM’lerden değil, küçük esnaftan ve pazardaki köylüden alışveriş yapacağız. Bize dayatılan harcama kültürünü reddederek sadece ihtiyacımız olanı alıp tüketicilik prangasını ayağımızdan çıkarıp atacağız. Modern hayatın gerekleri diye bize lütufmuş gibi sunulan teknolojik oyuncaklardan mümkün mertebe uzak kalacağız, onlara olan bağımlılığımızı bitireceğiz. Bilgi edinmek için malum ağlardan değil sağlam kaynaklardan, yani kitaplardan yararlanacağız. Yaşadıklarımızı kaybolmayacak şekilde kayıt altına alacağız. Yazarak ve saklayarak. Tıpkı bizden öncekilerin yaptığı gibi. En önemlisi de sahte gündemlerin, tartışmaların dışında kalmaya gayret ederek zihnimizi yönlendirmelerine izin vermeyeceğiz; uyanık kalacağız. Tüm bu alışkanlıklarımızı etki alanımız dahilindeki çocuklarımıza ve gençlerimize de benimseteceğiz. ”
Herkes kendi mıntıkasını temizlerse bizi insan yapan özelliklerimizin ellerimizden kayıp gitmesini önlemek bu kadar basit. Bir yerden başlamak gerek, yoksa çok uzak değil, yirmi otuz yıl içinde amaçlarına ulaşıp insanlığı bambaşka bir şeye çevirecekler.
Sevgiler, saygılar…