Kendi yalnızlığımızla baş başa kalmayı sevmiyoruz, yalnız kalmış birini gördüğümüzde de tüm merhamet hislerimizle tepesine çullanıyoruz. Bizim insanımızın yardımseverliğinin ve sosyal desteğinin eşi benzeri olmadığı su götürmez. Birinin gözünde yaş görsek, mendilimizi çıkarır sileriz; boynu bükük insan görmeye yüreğimiz dayanmaz, çaresizliğine çare olmak isteriz. Tüm bunları insani bir refleksle yapıyoruz. Milletimizin en hassas, hassas olduğu kadar da güçlü noktası bu, zor durumda olanı ortada bırakmayız asla. Aç doyurulur, çıplak giydirilir bizde. Biri bize sırtını dönüp küsüp gitse “Kalbini mi kırdık?” diye günlerce gözümüze uyku girmez.
Oysa bir Batılı sizi sıkıntılı gördüğünde “Bir sorunun mu var?” diye sorar. Siz çekindiğiniz için “Yok.” derseniz, “Peki.” der, en fazla “Emin misin?” diye sorar ve gider. Ama aynı durumda biz “Seni hiç iyi görmüyorum, ölümü gör çekinme.” diye yakasına yapışır, derdini itiraf ettirene kadar üstüne gideriz. Sadece bu mu? Misafirimiz “Aç değilim.” dediği halde mükellef sofralar kurar, zorla yediririz. Ne yapalım kültürel kodlarımız böyle. Sınır tanımayan bu halimiz sorunları üzerinde yalnız kalıp düşünmek isteyenleri canından bezdirir.
Canım yurdumun insanı seçilmiş yalnızlıklarımızı itilmiş yalnızlıklar olarak algıladığından tüm yalnızlara acır. Elinde bir kitap bir köşeye çekilip okumaya çalışırsın veya ufuk çizgisine bakarak tefekküre dalmak istersin, yanına oturan teyze senin sessizliğinden sıkıntıda olduğunu düşünerek seni soru yağmuruna tutar. Tek amacı vardır: sana şefkat elini uzatmak. Teyzeler ve amcalar candır bu konuda, yanlarında on dakikadan fazla arpacık kumrusu gibi düşünerek oturamazsınız. Onların gözünde düşünen insan “dertli insan” dır.
Bir gezgin olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ülkemizin neresine giderseniz gidin insanlarımız “seçilmiş yalnızlık” ile “itilmiş yalnızlığı” pek ayıramazlar birbirinden. Kültürel alt yapımızda da “Açları doyur, açıkları giydir, ihtiyacı olanın elinden tut.” düsturu olunca ne yapsınlar? Öyle bir köşede gariban görünce otomatik olarak kanatlarının altına almak istiyorlar sizi. Onların gördükleriyle sizin yaşadığınız aynı şey olmadığından anlatamıyorsunuz da. Belki çevrede böyle köşesine çekilip kukumav kuşu gibi düşünenler olsa anlayacaklar da; ama yok.
Zaten bizde fazla düşünmek pek iyi karşılanmıyor. “İnce hastalığa yakalanırsın.” diye dalgınlığımızın içinden bizi çekip almaya gayret eden bir sürü hısım akrabamız var çok şükür. Dayanışma toplumuyuz evvel Allah…Ama düşünmemekten, sorgulamamaktan mütevellit de bayağı sorunları birikmiş bir toplumuz. Bu sorunları yavaş yavaş eritebilmek için de adım atmadan önce düşünmeye, düşünmek için de biraz “seçilmiş yalnızlıklarla” yalıtılmaya ihtiyacımız var. Hele de zinciri kopmuş dünyanın üzerimize üzerimize geldiği şu günlerde.
Ekonomik sıkıntılar, savaş tehdidi, salgın korkusu, deprem derken endişe kilitledi zihinlerimizi. Hem kendimize hem insanlığa acıya acıya net ve gerçekçi düşünemez olduk. Haberleri izlerken içimiz çekiliyor, her yer kan revan. Bir faciadan sonra bir diğeriyle karşılaşıyoruz, kolay değil. Ve gördüklerimizi hazmedemeden, dertlerimizi bertaraf edemeden sokağa çıktığımız için otobüste, markette, düğünde birbirini parça pinçik eden insanlara dönüşüyoruz. Hani hep sorduğumuz bir soru var ya “Nasıl böyle bir toplum olduk?” Düşünmeyi bıraktığımız, düşünmeden eyleme giriştiğimizden beri. Davranışlarımızda, seçimlerimizde… Sonra da yakınıyoruz her şeyden. Ama hakkımız yok, etrafımızda olan biten her şeyi biz seçtik. O tuğlayı düşünmeden çektiğimiz için duvar başımıza yıkıldı. Memnun olmadığımız her şey bizim eserimiz. Düşünmeden attığımız adımların yarattığı kötü sonuçlar kişisel alanımızdan toplumsal alanımıza kadar halka halka yayılıyor. Tehlikeli bir sınırın eşiğinde verdiğimiz alel acele bir karar yüzünden yanlış bir tarafa geçiş yapabiliyoruz. Tıpkı Dostoyevski’nin Raskolnikov’u gibi. Bir hukuk öğrencisiyken kendini bir katil olarak bulabilirsin. O yüzden kim ne derse desin iyidir seçilmiş yalnızlıklarda uzun uzun düşünmek. Varsın size başka gözlerle baksın çevreniz; biraz sakinleşmek, durulmak, düşünmek, bazı önemli kararları verebilmek, neyin doğru veya neyin yanlış olduğunu anlayabilmek için köşenize çekilmekte bir sakınca yok.
Sevgiler, saygılar…