Bir şeyleri değiştirmek, yeniden yapılandırmak zorunda olduğumuzu ivedilikle fark etmeliyiz. Çünkü bu böyle gitmez. Eskiyle kıyaslayınca nostalji diyorlar; lakin birçok konuda geçmişle kıyaslama yaptığımızda işlerin iyi gitmediğini ayan beyan görebiliyoruz hem madden hem manen. Herkes mutsuz, herkes bir şeylerden şikayetçi. Çoğumuzun her alanda yaşam standardı oldukça düştü. Kendimiz de dahil toplumun her kesimini bir yılgınlık ele geçirmiş durumda. Bir toplumun başına gelebilecek en kötü şey bu atalet hali. Artık ataletten de öteye geçip kabullenilmiş çaresizlik haline gelmeye başladığını görüyoruz. Hepimiz endişeleniyoruz, kimsenin “Bana ne?” diye düşünmediğine eminim. Yine de vatandaş olarak kontrolü elimize alma konusunda baştan ayağa yılgınlığa gömülmüş durumdayız. İşte toplum olarak yolumuzu tıkayan en büyük engel de bu, yani kendimiziz. Belki de defalarca denedik ve kısa vadede sonuç alamadık, bu yüzden tekrar gayret etmeyi gözümüz almıyor. Ama en çok da kendimizi küçük görüyor ve bir işe yaramadığımızı düşünüyoruz. “Ben neyi değiştirebilirim ki?” kafasına büründük, bireysel çabalarımızın bir işe yaramadığına inanıyoruz. O ilk adımı atmayı hep öteliyoruz. Oysa bir şeyleri düzeltmek için çalışıp didinmeye başlamanın tam zamanı.
Nasıl ve nereden başlayacağımızı bilmiyoruz haliyle; çünkü sorunları erteleye erteleye iyice laçkalaştık. Sorunlu, el uzatılması gereken o kadar çok insan var ki (her birimiz de dahil) her yerden, herkesten başlayabiliriz. Kabuğumuzdan çıkıp birbirimize tutunduğumuzda her şey daha kolay olacak. Bakmayın siz mevcut sistemlerin “şucu, bucu” diye bizi farklı cephelere böldüğüne. Birbirimize yaklaştığımızda, omuz verdiğimizde; biri diğerini desteklediğinde tüm kötülük zincirleri kırılıverecek. Bir toplumda bireyin en büyük garantisi diğer bireylerin ona kol kanat germesidir. Böyle bir iklimde de her şey yavaş yavaş rayına oturur, o toplumu parmağında oyuncak etmeye kimseciklerin gücü yetmez. Bizi yönetme, yönlendirme iddiasında olan herkes bir gün hayatımızdan çekip gidecek. Kalıcı olan bizleriz, buradayız, her zaman burada olacağız isimsiz kahramanlar olarak.
Birbirimize uzattığımız ellerle sımsıkı bağlar kuracağız, başka yolu yok. Felaketler toplumsal dokuların birbirine yavaş yavaş tutunmasıyla atlatılır. Malum programlarda çene yarıştırmayla ve moral bozmayla değil. Hangi taraftan olursa olsun artık şunu anladık ki konuşanların çoğunun (Topluma dahil olup halkının arasına karışan ve sevgiyle onların dertlerine el uzatanları ayrı tutuyorum.) derdi kendilerine literatürde yer açmak. Sorunlarımızı sözüm ona istişare ederlerken kâğıttan kesilen el ele tutuşmuş bebekler gibi görünüyorlar, hepsi aynı…Konuşmalarının içindeki niyetlerini belli eden sözcükleri yakalamayı öğrendik ister istemez. İşte bu yüzden birbirimize daha bir ulanıyor yüreklerimiz. Çünkü biz birbirimizi can-ı gönülden seviyoruz, birbirimizi sevmek ve anlamak için böyle şovlara da böyle insanlara da ihtiyacımız yok. İşe yaradığımızı, birinin acılarına merhem olduğumuzu bilmek bize yetiyor ve en büyük gücümüz de bu. Ne para, ne şöhret, ne makam…Varsın onlar ünlerine ün katmaya devam etsinler. Kendilerini her türlü payeyle yad ettirsinler ve bu payelere de layık olduklarını düşünsünler. Bizim derdimiz gönüllerde yer etmek ve hatta o da olmasa olur. Bir öğrenci desteğimizle üniversiteyi kazansa, yoksul bir kadın alamadığı okul çantasını çocuğuna alabilse, ömründe hiç kendine ayakkabı alamadığı için ayak numarasını bilemeyen bir genç futbol oynayabilmek için ayakkabılarına kavuşsa, annesi ve babası tarafından terk edilmiş müzik yeteneğine sahip bir çocuğumuz bizim sayemizde sazına kavuşsa bizim için yeterde artar bile. Ve bir toplum ancak böyle güzelliklerle birbirine tutunarak bölünmez bir bütünlüğe kavuşur.
Bir şeyleri geveleyip kendi insanlarına burun kıvırarak teori üretenler bırakın orada kalsınlar, biz işimize bakalım. İşimiz başımızdan aşkın bizim. Bizler ne badireler atlattık ne yükler omuzladık bu ulusun fertleri olarak. Yine omuzlamaya devam edeceğiz; ama bir şeyi net olarak görmemiz gerekiyor: Birilerinin bizi bulunduğumuz yerden çekip çıkarmasını beklemek nafile bir bekleyişten başka bir şey değil. Bunu yapacak olan bizzat bizleriz. Yılgınlığa kapılıp kendimizi bırakma lüksümüz yok! Toplumsal bağlarımızı, dayanışma gücümüzü azimle yeniden tesis ettiğimizde her şey yoluna girecek.
Sevgiler, saygılar…
????????????????????????????????????????????????????????