Merkez Bankası'nın verilerine göre dolaşımdaki kağıt paraların kupür dağılımı 200 TL banknotlarda aralık 2009'da yüzde 16, bu yılın mart ayında ise yüzde 42'ydi.
Dolaşımdaki 100 TL banknotların dağılımı ise 2009 aralık ayında yüzde 41, 2022 mart ayında yüzde 46'ydı.
Dolaşımdaki 50 TL banknotların dağılımı; 2009 aralıkta yüzde 29, 2022 yılında mart ayında ise yüzde 8 oldu.
Dolaşımdaki 20 TL banknotların dağılımı da 2009 aralıkta yüzde 7, 2022 mart ayında yüzde 2'ye düştü.
Dolaşımdaki 10 TL'lik banknotlar ise aralık 2009'da yüzde 3'ten, mart 2022'de yüzde 1'i indi.
Dolaşımdaki kağıt paraların kupür dağılımında 5 TL olanların dağılımı ise aralık 2009'da yüzde 1, mart 2022'de yine yüzde 1.
Bütün bu yazdıklarımın anlamı ne;
Yüksek enflasyon yüzünden cebimizdeki en küçük banknot kupürü olan 5 TL, artık dolmuş ücretine, tek yön metro ücretine bile yetmiyor.
Çeri domatesin kilosunun 25 TL, bir bağ maydanozun 5 TL, bir bağ yeşil soğanın 10 TL, bir bağ marulun 20 TL olduğu bir ortamda yakıcı enflasyon, vatandaşı her geçen gün daha büyük kupür paraları kullanmaya itiyor.
Yani geçmişte 6 sıfırlarla dolu kupür paralarla, milyonları konuşarak çarşı pazarda alışveriş yapıyorduk ya, işte o günlere doğru yavaş yavaş gitmeye başladık.
Ekonomist Uğur Gürses de önceki gün aktarmış; emisyon uzmanı merkez bankacılar, en büyük kupürün emisyon içindeki payının yüzde 50'yi geçmesi halinde yeni bir büyük kupürün dolaşıma çıkarılmasının bir zorunluluk olduğunu belirtiyorlar.
Yani çok değil, bu yılki Kurban Bayramı öncesinde bu oranın geçilmesi olasılığı yüksek. Yani 200'lük kupürler yüzde 50'lik sınırı geçmeye aday.
Türkiye 1970'li yılların sonundan 2002'ye kadar yüksek enflasyon içinde milyonluk kupürleri basmıştı.
2005 yılında ise paramızdan 6 sıfır atıp, istikrara kavuşmuştuk.
Şimdi o eski günleri mi dönüyoruz.
Fiyatların 13 yılda 5 kattan fazla arttığı bir tablo karşısında, yaşadığımız en acı gerçek;
Yoksullaşma!
Sosyal medyada vatandaşlar TÜİK'in enflasyon rakamlarını ironik bir alaycılıkla eleştiriyorlar;
Diyorlar ki; "Enflasyon gölgede yüzde 61.1, güneşte yüzde 145, hissedilen yüzde 200."
Ağlanacak halimize yine de gülümsediğimiz böyle bir ortamda, mart ayında tam 20 yıl önceki seviyesine gelen yıllık enflasyon 2001 krizinin en yüksek noktasına doğru, yüzde 70'li seviyeye doğru ilerliyor.
Türkiye, herkesin hayretle izlediği 'faizi düşürerek, enflasyonu düşürme' deneyinin acı sonuçlarını yaşamaya devam ediyor.
Bu gidişle üç haneli rakamlara da çıkma endişesini yaşarken ekonominin başındakiler hala, "Üzülmeyin önümüz yaz... Bereketli günler gelecek, bu günler geçecek" diyorlar.
Bereketli mi olur bilmiyorum ama sandığa adım adım yaklaşırken, bu yazın çok sıcak geçeceği kesin!