Türkiye Gazeteciler Sendikası bu yıl bir rapor yayınladı.
Buna göre son bir yıl içerisinde 62 haber sitesine ve bin 411 haber içeriğine erişimin engellenmesine karar verildi.
Devamı da var; RTÜK tarafından toplam 7 milyon 488 bin 851 TL idari para cezası ve 41 defa yayın durdurma cezası aldı.
322 basın kartı iptal edildi ve Basın İlan Kurumu (BİK) gazetelere toplam 212 gün ilan kesme cezası verdi.
Daha bu yıl içerisinde Emniyet Genel Müdürlüğü kamusal olaylarda "ses ve görüntü kaydı alınmasını engellemek için" genelge bile yayımladı.
Evet, Türkiye'de gazetecilik; sıkıntılı hem de çok sıkıntılı bir süreçten geçiyor.
Tüm dünya dijital haberciliğe geçişi konuşuyor. Gazete baskılarındaki sayı ve düşüşler, meslek için riskler barındırıyor ama biz bunları değil 21. yüzyılın ilk 20 yılında bile Türkiye'de basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, yasakları, genelgeleri konuşuyoruz.
Basına yönelik baskılar her zaman sorunluydu ama son 20 yıl çığır açtı. Yüzlerce yayın organı kapandı, 12 bin gazeteci işsiz kaldı. Tek bir hakim kararıyla yayınlar durduruldu, kitaplar toplatıldı.
Toplumun haber alma hakkını teslim etmesi gereken gazetecilik mesleği ne durumda, biraz da ona bakalım.
Türkiye'de yurttaş olduğunun bilincinde olan, haber alma hakkının bunun en temel şartı olduğu için yakıcı biçimde talep eden kesimlerde; gerçekleri gizleyen, eğip büken, çarpıtan medyaya, buralarda çalışan gazetecilere tepkiler giderek arttı.
Aslında şu anda tek tip değil, birkaç tip gazeteci örneği var halihazırda.
Birinci grupta olanlar geçmişten bu yana gazeteci olduğu halde inançlarına, mesleğine ihanet ederek 'yandaş' havuzuna balıklama atlayanlar.
İkinci gruptakiler ise zaten hiç gazeteci değillerdi. Siyasi gücün ipine sarılıp televizyonlarda programlarda, gazetelerde köşe buldular hatta köşe oldular. 'Gazeteci' değil 'tetikçi' denilerek aşağılandılar.
Üçüncü bir grup daha var. Onlar da 'gazetecilik yapıyorum" görüntüsünde olanlar. Patronu iktidara "biat etmiş" ama televizyonlarda, gazetelerde var olma çabasında olanlar. Onlar da 'durumu idare etme' vaziyetindeler
Bizim için en zor durumda olanlar ise dördüncü gruptakiler; gazeteciliği sonuna kadar savunup son kalan birkaç gazetede veya internet sitesinde çok düşük ücretlerle ya da hiç para almadan gazetecilik yapma çabasında olanlar, işsiz kalanlar, mahkeme kapılarında sürünenler ve cezaevine düşenler.
Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. 60'lı yıllarda gazetecilerin sosyal güvencelerini sağlayan 212 sayılı yasa çıkarıldığı için tepki olarak yayınlarını durduran 9 gazete patronuna kafa tutan, yiğit gazeteci ağabeylerimizin ve ablalarımızın bizlere miras bıraktıkları 'basın özgürlüğü' günü yani.
Ne gariptir ki bugünü ilk 3 gruptaki gazeteci tipleri, yine suya sabuna dokunmadan sevinçle kutluyorlar.
4'üncü gruptakiler mi?
Parasızlığa, işsizliğe, hapis tehdidine karşılık başları dik geziyorlar, başları dik çalışıyorlar.
Tarafsız, özgür, ilkeli ve basın ahlak kurallarına uyan bir medya, demokratik bir ülkenin vazgeçilmez unsurlarından biridir.
Güçlü gazeteci, güçlü basın kuruluşunu; güçlü basın kuruluşları da güçlü demokrasinin tesisini sağlayacaktır.
Bu önemli görevi yerine getirmek için her şartta görevleri peşinde koşan gazetecilerimizin düzenli bir mesaisi olmadan, halkı bilgilendirmek için verdiği mücadele her türlü takdirin üzerindedir. Ancak sendikal örgütlenme oranın düşük olduğu, iş güvencesinin olmadığı ve alın terinin karşılığının alınamadığı sektörde öncelikli konu SENDİKAL ÖRGÜTLENME olmalıdır.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nün iş güvencesinin olduğu, sendikal örgütlenmenin önünü açıldığı, sosyal ve ekonomik hakların teslim edildiği bir gün olmasını temenni ediyorum!