TÜİK'in en son geçen yıl açıkladığı 'gelir dağılımı' verilerine göre; Türkiye nüfusunun yüzde 26,3’ü gıda ve ısınma başta olmak üzere en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda.
Orta sınıftan bahsetmiyorum. Ciddi bir maddi yoksulluk içerisindeki yüzde 26.3 içindeki insanların oranı bu rakam. Bu yıl bu rakamın daha da arttığını tahmin etmek zor değil.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, AK Parti’nin hafta sonu düzenlenen kampında bir sunum yaptı. O sunumda, bütün bu hayat pahalılığının nedeni olan enflasyondaki tırmanışa ilişkin, bana göre 'itiraf' niteliğinde sözler etmiş.
Diyor ki Bakan Nebati, "Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Kur korumalı TL’ye geçerek bir yandan doları frenledik. Diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor..."
Şu 'dar gelirliler hariç' sözü sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum.
Nebati'nin bu sözleri neden 'itiraf' gibi dedim çünkü şimdiye kadar faiz indirimiyle, döviz kurunda patlama ve enflasyonda patlama yaratıp, kendi yarattığı geçim cehenneminde vatandaşa "dünyanın diğer ülkelerinde de var" diye bahaneler bulmaktan artık vazgeçilmiş belli ki.
Milyonlarca yoksulun yanında, emekçiler, emekliler, memur ve işsizler ekonomik krizin yükünü sırtlanmaya devam ediyorlar ya, işte buna neden olan, yani enflasyona yol veren bu 'müthiş' ekonomik model, enflasyonun tırmanacağı bilindiği halde bile isteye uygulanıyormuş meğerse.
Diğer bir deyişle; Türkiye'de en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı payı yüzde 47,5 yükseltirken, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı payı yüzde 5,9'a 'bile isteye' geriletmişiz halbuki…
Sebep 'çarklar dönsün' diye..
Aslında hepimiz bu hikayenin tanığı durumundayız. Yani faizi düşük tutma, kredi pompalama, faizi enflasyonun altına çekme, kuru patlatma, ekonomide tüm maliyetleri zıplatma sürecine…
Bunun karşılığında dengesi bozulan makroekonomik yapının getirdiği yan etkiler her sektörde mevcut. Hemen her gün en temel ihtiyaçlarımıza fahiş zamlar geliyor; öyle ki artık zamları takip edemez durumdayız.
Bakın yaz mevsimine akaryakıt, elektrik ve doğalgaza gelen zamlarla giriş yaptık. Bunca geçim sıkıntısı, giderek artan yoksulluk yetmiyormuş gibi emeğinden, ekmeğinden kazanan milyonlar her geçen gün fakirleşiyor. Açgözlü şirketler ise aktarılan kaynaklarla bu ekonomik modelin sefasını sürüyorlar.
İktidarların görevi yoksulun, işçinin, emeklinin, memurun, çalışanın refahını artırmak mıdır yoksa zengini daha da zenginleştirmek mi?
'Çarklar dönüyor' olabilir ama bilmiyorum duyuyor musunuz, çanlar da hiç durmadan çalıyor.
Çanlar kimin için çalıyor dersiniz?