Çok güzel bir atasözümüz var: "Gün çarığı çarık da ayağı sıkar" derler.
Burada "gün" sözüyle anlatılmak istenen "güneş"tir.
Çoook eskiler bilir; çarık, büyükbaş hayvanların derisinden yapılır. Güneş çarığı kurutunca, kuruyan çarık da doğal olarak ayağı sıkar.
O yüzden de çarık ertesi gün giyilecekse akşamdan suya bırakılır, ıslanır. Ayağa önce yün çorap giyilir, üzerine çarık geçirilirdi.
Aslında bu atasözümüz, mevcut ekonomik durumumuzu da anlatan çok güzel bir ifade. Bu atasözüyle anlatılmak istenen ise; "zor durumda kalan, sıkıntıya düşen kişi, çevresindeki başka kişileri de zorlar ve sıkıntıya sokar. Yani yaşanan bir sıkıntı zincirleme şekilde diğer kişileri de etkiler" demek.
Örneğin; devletin ekonomisi bozulursa zincirleme şekilde şirketler, esnaflar, aileler ve bireyler de ekonomik olarak sıkıntıya düşer.
Bugün kritik bir gün. Sabah saatlerinde kasım ayı enflasyonunun ve yıllık enflasyonun ne olduğunu öğreneceğiz. Bu rakam önemli. Neden mi? Aralık boyunca sürecek olan asgari ücret belirleme sürecinde, en fazla konuşulacak rakam olacak da o yüzden.
O yüzden herkesin gözü TÜİK'te. Tıpkı haziran ayında olduğu gibi.
Bu arada o günlerde her şeyin fiyatı çift haneli artarken, TÜİK tek haneli aylık enflasyon açıklayınca, ücret artışları da bu sayede baskılanmıştı. İnşallah tarih tekerrür etmez.
Bu arada dilimize şimdiye kadar hiç duymadığımız 'skimpflasyon, shrinkflasyon, greedflasyon' kavramlarını tanıştıran ünlü ekonomistimiz Mahfi Eğilmez son yazısında, tüketimle birlikte, enflasyon da düşerken, büyümenin de verileriyle anlatmış.
Bizim şu andaki iktidarımızın enflasyondan çok büyümeyi daha çok önem verdiğini, çünkü siyaseten işsizliğin seçmende daha sert tepki yarattığını daha önceki yazılarımda belirtmiştim.
Yani vatandaş pahalılığı idare edebiliyor da işsizlik katlanılamaz bir hal olarak görülüyor.
O yüzden hükümetler de büyümeyi daha çok önceliyorlar. Çünkü bir ekonomide büyüme olmazsa, durgunluk başlar. Yatırımlar artmazsa bu da işsizlik artışını doğurur. Kişi başına düşen milli gelir azalır. Yatırımın olmadığı yerde faizler dengesiz bir hal alır.
Ayrıca siyasi irade büyümeyi başarı olarak gösterdiğinden, büyümenin olmadığı yerde sıkıntıya girer, başarısız sayılır.
Büyüme üretim artışı olduğundan, üretemediğin yerde ihracatta yapamazsın, cari açık artar, diğer ülkelerle rekabet edemezsin. Petrolün de yoksa işin zor demektir.
İşte büyüme böylesine önemli bir mesele!
Gelelim bizim durumumuza: Büyümedeki düşüş, enflasyonda düşüş olduğu için siyasetçi tarafından bugüne kadar idare edilebildi. Ne var ki büyüme sıfıra doğru yaklaştıkça üretici ve satıcılara verdiği rahatsızlık artmaya başlar ve bu kesimin talebiyle bu kez de "faizin düşürülmesi" yönündeki baskılar şiddetlenir.
İş dünyasının bazı kesimlerinden yükselen faizin düşürülmesi yönündeki talepler arttıkça da, siyasetçi devreye girme ihtiyacı duyar.
İşte bu aşamada da Merkez Bankası iki tercih arasında sıkışıp kalır. Tam anlamıyla, 'yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal' hali yani…
Faizi indirse enflasyonun yeniden yükselmesi riskiyle karşı karşıya kalacak, indirmese şirketlerin şikayetleri arttıkça siyasetçilerin de baskılarına muhatap olacak.
Yani durum kötü. Önce TÜİK'in enflasyon rakamı, ardından TÜİK'i takip eden Merkez Bankası'nın sıkışmışlığı.
Durum tam anlamıyla, "Çarık güneşi gördü, ayağı sıkıyor." hali anlayacağınız.
Üstelik çarık artık sadece ayağı sıkmıyor, yakıyor bile!
GÜNÜN SÖZÜ:
"Enflasyon diş macununa benzer. Bir kez tüpten çıktığında geri sokmak imkansızdır. Bu yüzden, diş macunu tüpünü çok sıkmamak en iyi yoldur."
Karl Otto Pöhl, 1980