“Işık evleri. Öğrenci yurtları. Özel okullar. Devletin köşe başlarına kadar uzanan bir imparatorluk… Devletin okullarına devletçe ‘tavsiye’ edilen cumhuriyet ve çağ karşıtı kitaplar. Papa ile sağlanan görüşme. Devletin dış temsilcilerince havaalanlarında karşılanmalar. Elçiliklerde konuk edilmeler. Niçin? ‘Ilımlı İslam’ olduğu için. Müslümanları ‘cumhuriyet ile barıştıracağı’ için!"
Bu satırların sahibi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken Siyaset Bilimi derslerini hiç kaçırmadığım Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı hocamdı.
Terör örgütü lideri Fetullah Gülen'in ipliğini pazara çıkardığı ‘Tanrıyı kim kullanır’ yazısında Kışlalı, tüm eğitim ağı ile, cumhuriyetin temellerini ağır ağır kemiren, amacına ürkütmeden, acıtmadan ulaşma yöntemini seçmiş ona Fetullah Gülen'i, okuyucularına bu sözlerle anlatıyordu.
Ne ilginç bir tesadüf ki CİA mehdisi Fetullah Gülen de Ahmet Taner Kışlalı hocamın arabasının camına konulan pet şişedeki bombanın patlaması sonucu katledildiği bir 21 Ekim günü son nefesini verdi.
Bu ülkeyi işgalin eşiğine getiren Fetullah Gülen'in ölmesinden çok, onun liderliğindeki FETÖ denilen o yapının yok olup olmadığı beni daha çok ilgilendiriyor.
Çünkü FETÖ'nün Suriye'de, Irak'ta kafa kesen teröristlerden hiçbir farkı yok. Ayrıca, Türkiye'de koca koca profesörler, akademisyenler, sporcular, sanatçılar, ünlü, ünsüz işadamları, siyasetçiler, askerler toplumun en önemli katmanlarındaki insanların, FETÖ gibi bir deccale inanıp peşinden nasıl gittikleri ciddi sosyolojik araştırma konusu…
FETÖ, bence HİTLER'in evrim geçirmiş halidir. Bu deccalin kitaplarını, videolarını yasaklayarak, sorunu temelden çözmek yerine, sadece pansuman yapmış oluruz. Çok değil, en fazla 10-20 yıl sonra bu yapı tekrar karşımıza çıkar.
FETÖ'nün darbeyi gerçekleştirememiş olması küresel sermayeye kısa vadede kaybettirmiş gibi okunabilir. Ancak FETÖ'nun örgütlediği geniş yelpazeye bakınca, yaptığı aşı tutmuş gibi görünüyor.
Örnek mi? Irak'ta, Suriye'de kafa kesen de kendisini Müslüman olarak tanımlıyor, İslamiyet'i kendine göre yorumlayan, okumuş kesimi buna inandıran ve halkının üzerine tankları sürerek katliam yapan FETÖ de Müslüman olduğunu söylüyor. Demek ki küresel sermaye 'KALE'DE delik açmış.
Ne yapmalıyız?
Hatırlayın; 15 Temmuz'dan önceki yıllarda pek çok katliam ve entrikadan devleti sorumlu tutmuştuk. Haklıydık. Ortaya çıktı ki tüm bunları yapan devletti. Ama bildiğimiz devleti CIA-FETÖ ele geçirmişti. Kendi yaptıkları her katliam ve entrikayı 'onlar yapıyor' diye toplum bilincini manüpüle etmişlerdi.
Bu yüzden yakın tarihi, ''ama sorumlusu kim?'' üzerinden değil, ''bu CIA-FETÖ belasından nasıl kurtulacağız", "bu mikroptan kurtulmayı başarabilecek miyiz", "toplum olarak ABD ve uşaklarından nasıl kurtulacağız?'' üzerinden okumalıyız.
ABD-FETÖ ekibi, farklı adlar ve araçlarla katliamlara devam ediyor. İhmal, iş birliği, görmezden gelme, güvenlik zaafı, bilgi verme, gecikme. Tüm bunların altında onlar var. Anladık ki; Fuat Avni'nin onlar yapacak dediği hemen her şeyi ABD-FETÖ kendisi yaptı. ABD ve AB, 'kaygılıyız' dediği, öngörüde bulunduğu, uyardığı her yerde her şeyde kendi eylem planını açıkladı.
Evimizi dezenfekte edebildik mi? CIA-FETÖ'nün devlete yerleştirilmesinin sorumlularından hesap sormadan önce CIA-FETÖ mikrobunun devletten temizlenebilip, temizlenemediğine bakalım.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden geçen sekiz yılda Türkiye genelinde 293 darbe davası görüldü. Türkiye genelinde ilk derece mahkemeleri tarafından karar verilen 289 filli darbe davasında toplam 8 bin 725 kişi hakkında karar verildi. 1634 sanığa ağırlaştırılmış müebbet, 1336 sanığa müebbet hapis cezası verildi.
Ama CİA mehdisi Fethullah Gülen'i yargı önüne çıkaramadık. Çünkü ABD, serasında yetiştirdiği sahte mehdisini Türkiye'ye iade etmedi.
Sonuç: 15 Temmuz ''imanlı'' bir darbeydi sözde. Ülkeyi işgale götürüyorlardı. İmanlı insan, devleti, varlığı sorgulanır hale getirdi, yeni bir milli kurtuluş savaşı gereği duyulacak noktaya getirdi ülkeyi.
İmanlı insan, IŞID, FETÖ, ELKADİE, KESNİZANI, TALİBAN, HİZBULLAH, CIA olmuştu.
Herkesin imanı da imansızlığı da kendine!
Devlet adamları kendilerini cemaat ve tarikat şeyhi sanmaktan vazgeçmelidirler.
Bu ülkenin temelidir laik devlet yapısı! Çünkü laik devlet, din devletinden farklı olarak imanlı insan değil, gerçek yurttaşlar ister, istemelidir!
Aksi taktirde daha çok Fetullahlar gelir gider ve biz daha çok ellerimiz koynumuzda çaresizce bakar dururuz.
***
Çook eskiden, ay aya, yıldız yıldıza, söz söze, öz öze benzediği bir zamanda, kartal dağa, at ovaya, kuş göğe, yılan toprağa yakışırken ve insan insana, ten tene, dert derde, derman dermana yakınken, uzak bir köyde yaşayan gariban çoban varmış.
Bu çoban sabahtan akşama kadar koyunların, kuzuların peşinde dolaşır, onlara türküler söyler, kaval çalarmış.
Bir gün bu çoban bir ağacın altında yorgunluktan uyuyakalmış. Saatler sonra uyandığında ne görsün, koyunlarının hepsi cansız, kan içinde yerde yatıyor ve başlarında da koca bir kurt var. Kurt zavallıları telef etmiş, bir de ağzı yüzü kan içinde, oturmuş onlara bakıyor.
Çoban koşarak kurdun yanına gitmiş ve ağlayarak ‘Kurt efendi, bu masumlar sana ettiler de geldin onlara kıydın? Bu yaptığın Allah’tan reva mıdır?’
Kurt çobana dönmüş, kaşlarını çatmış ve demiş ki:
"Yanılıyorsun çoban kardeş. Ben kurdum, koyunları yemek benim işim ama onları bana karşı korumak da senin işin. Sen uyudun, ben de onları yedim. Yani, uyuyarak onlara kıyan sensin, ben değil!"