Samsun Büyükşehir Belediye Meclisi'nin mayıs ayı gündemine sunulan bir teklif, bir hayli dikkatimi çekti.
Canik Belediyesi ile Canik İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün birlikte yürüteceği bir proje kapsamında imzalanan protokole, meclis tarafından da onay verilmesini öngörüyor bu teklif.
Proje kapsamında Canik'te okullardan seçilecek 50 öğrenciye, '4 kalem tekniği' ile farklı bir 'kitap okuma' modeli uygulanacak.
Bu projeyle öğrencilerin 'nitelikli' kitap okuma alışkanlığının kazandırılarak, kişisel ve sosyal potansiyellerinin açığa çıkartılması hedefleniyormuş.
Buraya kadar her şey güzel ama işler bundan sonra farklı bir hal oluyor.
En çok dikkatimi çeken ise, projeye verilen isim:
'Anadolu Mektebi' adını vermişler bu projeye.
Bir kere 'mektep' Türkçe değil, ilkokul anlamına gelen 'Arapça' sözcük.
Mektepler; Cumhuriyet'ten önce çocuklara İslami konuları, okuma, yazma ve grameri öğretme önceliği olan kurumlardı.20. yüzyıla kadar mektepler, İslam dünyasında kitlesel eğitimin yegane adresiydi.
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli devrimlerinden biridir 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu. Dine dayalı eğitim terk edildi. Bu kanunun ardından eğitim parasız olarak bütün ülke çocuklarına (kız-erkek) açıldı ve 'laik' eğitime dayalı 'okul'lar Türkiye'nin dört bir tarafına yayıldı.
Şimdi 98 yıl sonra bakıyorum da 'mektep' anlayışı yeniden gündemimize girmiş. Canik Belediyesi ve bu ülkenin 'Milli' dediğimiz Eğitim Bakanlığı, 'Anadolu Mektebi' adıyla bu projeyi uygulamaya koyuyor. İnsan ister istemez kuşkuya düşüyor, 'laik eğitim'in 'okul'larına tepkiden midir diye bu 'mektep'in geri dönüşü diye.
Hadi buna ses çıkarmayalım diyeceğim ama proje kapsamında okutulacak 20 kitabı görünce de afallıyorsunuz.
Kitapların tamamı İslamcı yazar ve şairlere referanslı.
'Diriliş' hareketinin öncüsü Şair Sezai Karakoç'tan tutun da Cahit Zarifoğlu'na, Zarifoğlu'nun yakın dostu Rasim Özdenören ve Necip Fazıl Kısakürek'e, modernizm karşıtlığı ile tanıdığımız Mustafa Kutlu'ya, toplumcu dindar İsmet Özel ve Cemil Meriç''e kadar, muhafazakar edebiyatın 'en iyi' örnekleri var listede.
Bu şair ve yazarlardan seçilen kitapların tamamı da adeta 'dindar nesil' hedefi için özene bezene seçilmiş.
Sezai Karakoç'un 'İslam'ın Dirilişi', Cahit Zarifoğlu'nun 'Yaşamak', Rasim Özdenören'in 'Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler', Mustafa Kutlu'nun 'Yoksulluk İçimizde', İsmet Özel'in 'Üç Zor Mesele' kitapları var mesela.
Yabancı yazar olarak seçilen iki isimden Roger Garaudy yanı sıra Bosna kahramanı Aliya İzzetbegoviç de 'Doğu ve Batı Arasında İslam' kitabı ile unutmamışlar.
Sanmayın ki 'bu kitaplar okutulmasın' diyorum. Bu yazar ve şairlerin hepsi de felsefi ve toplumsal derinlikleriyle, düşünce dünyamıza değer katan, zenginleştiren isimler.
Ancaaak, benim itirazım; sadece bir yazar veya şairin 3-5 kitabını listeye alırken, diğerlerini niye yok saydınız. Örneğin Necip Fazıl ile şiirleriyle atışan Kuvayi-Milliye Destanı'nın büyük şairi Nazım Hikmet, Cahit Zarifoğlu'nun yakın dostu Cemal Süreya, İnce Memed ile Yaşar Kemal, öykü edebiyatının yüz akı, bizlerin Çehov'u Sait Faik Abasıyanık, bu millet hala bir arada ve ayakta durabiliyorsa onun gibi birkaç kişinin yüzü suyu hürmetine diye düşündüğüm Yunus Emre'nin 'Divan'ı neden yok bu listede?
Ya da Orhan Kemal. Bu ülkede yoksulluğun ve sömürünün en iyi anlatımı 'Bereketli Topraklar Üzerinde' o listeye girmeye layık değil mi?
Ortaçağ’da değiliz beyler! Bugünün insanı dünyanın diğer yerlerindeki insanlar ‘nasıl yaşıyor’ hepsini görüyor, izliyor ve talep ediyor.
Özellikle gençler de ‘dindar olacaksın’ talimatına uyan robotlar değil. Gençlik her dönem değişim ve farklılık talep etmiştir; kendisini ‘mutsuz’ eden her durumun da gayet iyi farkındadır.
Yaşam devinerek akıyor. Dünya yeni sorunlar üretiyor sürekli. Biliniz ki; 'tarih de "asr-ı saadet" döneminde donmuş değil!