TÜİK'in açıkladığı rakamlarla başımızın sıkıntıda olmadığı gün yok.
Mesela enflasyon rakamları…
ENAG'ın ve İTO'nun enflasyon rakamları başka söylüyor, TÜİK'in rakamları başka.
Hele de asgari ücret ve enflasyon farklarının kesinleşeceği dönemlerde, vatandaşın yaşadığı enflasyonla TÜİK'in enflasyonu arasında dağlar kadar fark çıkmıyor mu; işte o zaman insanlar da isyan ediyor.
Şimdi de TÜİK'in her ay açıkladığı bir veri daha kafaları karıştırmaya başladı: Tüketici Güven Endeksi verileri.
TÜİK ile Merkez Bankası’nın ortak çalışmasıyla belirlenen Tüketici Güven Endeksi'nde, sıfır ile 200 arasında değer aldığını; 100’ün altındaki değerlerin kötümserliğe, 100’ün üstündeki değerlerin ise iyimserliğe işaret ettiğini bir kez daha hatırlatalım.
Bu noktada işin ilginç olan tarafı şu; Türkiye'de, Tüketici güven endeksi üç aydır sürekli artıyor.
Yalnızca üç aydır süren artış da değil ilginç olan üstelik; ekim ayında, geçen yılın haziran ayından sonraki dönemin, yani tam on altı ayın en yüksek düzeyine çıktı.
Eee ne var bunda; demek ki vatandaş ekonomik gidişattan memnun diyebilirsiniz.
Peki öyle mi?
Ben çevreme soruyorum, konuya komşuya, gazeteci dostlarıma, orta sınıf diyebileceğimiz tanıdıklarıma, işçiye, memura, işsize, öğrenciye…
Hiçbirisi de ekonominin gidişatından memnun değil.
Peki bu durumda, nasıl oluyor da tüketicinin güveni artmaya devam ediyor?
Kime sorarsanız sorun herkes geçinememekten, hayat pahalılığından, aldıkları asgari ücretin, emekli maaşının, memur maaşının yetmediğinden yakınıyor. Evime et girmez oldu, nereden tasarruf edeceğimi şaşırdım diye yakınıyor. Üstelik geleceğe dönük güvenin de her geçen gün azaldığını söylüyorlar.
Peki TÜİK ve Merkez Bankası’nın ortaklaşa yürüttüğü, ekonomik güven endeksi anketine yanıt verenler kim?
Ekonomik zorluk çekmeyen vatandaşlar mı, yoksa sokakta başka, ankete yanıt verirken başka mı konuşuluyor?
Dedim ya, enflasyon rakamlarından sonra bu güven meselesinde de var bir tuhaflık. Ben de çözemedim!
***
Yılsonu ufukta belirirken asgari ücret tartışmaları da sürüyor. Her ne kadar “daha erken” denilse bile taraflar şimdiden görüşlerini sunuyor, kafalarındaki ücrete dair beklentilerini anlatıyor. Görünen o ki asgari ücret odaklı pazarlıklar, geçmişe nazaran daha çetin geçecek.
Durum böyleyken, borç almamak için direndiğimiz IMF'den de dikkat çekici bir açıklama geldi; diyorlar ki, asgari ücret zammını yüksek tutmayın.
IMF yetkililerine hatırlatalım; Türkiye'de asgari ücret, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda, işçi, işveren ve kamu tarafları arasındaki pazarlıkla belirlenir. Müzakereler genelde çetin geçer ve son sözü Cumhurbaşkanı söyler.
Çalışan mutsuzdur, çünkü zamlı para eline geçmeden enflasyon bu ücreti budamaya başlar. Zira piyasa asgari ücret artış oranını öğrenir öğrenmez, ilk 3 ayda bunun yarısına yakınını fiyatlarına yansıtır. İşveren mutsuzdur zira istihdamın artan maliyeti söz konusudur. Vergi ve primlerin yükü de cabası…
Asgari ücretin de emekli maaşlarının da, memur zamlarının da kimseyi mutlu etmediği çok zor günlerden geçiyoruz!