Türkiye'nin yakın tarihinde yüzlerce hafızalardan silinmeyen olay vardır. Ama iki önemli yıl vardır ki, 'en karanlık yıl' olarak tarihe geçmiştir.
En karanlık yıl olarak gördüğüm, benim de okuldan yeni mezun olmuş çiçeği burnunda bir gazeteci olarak Ankara'da çalışmaya başladığım 1993 yıl, dev bir uyuşturucu operasyonu haberi ile başladığımız bir yıldı.
O yıl operasyonun hedefinde 11 ton uyuşturucu taşıyan Lucky-S adlı Panama bandıralı bir gemi vardı. Türk SAT (Su Altı Taarruz) komandolarınca 7 Ocak sabaha karşı 03.00 sularında operasyonun düğmesine basıldı. Gemi kısa sürede 11 ton uyuşturucuyla ele geçirildi. İşte 1993’ün nasıl bir yıl olacağının ilk işareti o operasyon olmuştu.
Ardından 24 Ocak 1993’te Türkiye kabus gibi bir güne uyandı. Evinden çıkan Uğur Mumcu aracına binip kontağı çevirdiğinde, patlayan bomba sonucu hayatını kaybetti. Uğur Mumcu cinayeti yıllarca İran üzerine atılı kalsa da o yıllarda yazdığı yazıların yüzde 60'ında 'ABD'nin Irak'ta ne işi var' sorgulamasını yapan Uğur Mumcu cinayetinin arkasında CİA ve ABD olması ihtimali, nedense hep arka planda tutuldu.
Mumcu suikastından 96 saat sonra gündem yine değişti. Bu kez hedef Musevi iş adamı Jak Kamhi’ydi. Kamhi, İstanbul Beylerbeyi’ndeki evinin önünde, “hazırlıklıydım” dediği suikast girişiminden yara almadan kurtuldu.
1993'te silahlı suikastlara, kazalar da eklenmeye başladı. 5 Şubat 1993’te ANAP’ın genç ve yetenekli isimlerinden, dönemin Maliye Bakanı Adnan Kahveci, Bolu-Gerede’de sır dolu bir trafik kazasında eşi ve kızıyla birlikte öldü.
Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis de 17 Şubat 1993’teki bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Uçağın neden düştüğü bir türlü aydınlatılamadı. O dönem Turgut Özal’a terör konusunda rapor sunan iki isim vardı. Biri Org. Eşref Bitlis, diğeri Adnan Kahveci. Ortak rapor hazırlamaları istenen Bitlis ve Kahveci 12 gün arayla hayatını kaybetti.
Ve 17 Nisan 1993. Cumhurbaşkanı Özal’ın sabah sporu yaparken kalp krizi geçirip öldüğü haberi geldi. Özal'ın doğal yollarla ölmediği iddiaları ortaya atıldı ama gerçek bir türlü ortaya çıkarılmadı.
Turgut Özal’ın ölümüyle PKK tek taraflı yaptığı ateşkesi bozdu. 25 Mayıs 1993 günü Bingöl-Elazığ yolunda 33 silahsız askeri şehit etmekle başladı katliamlarına. PKK’nın kanlı eylemleri yıl boyu sürdü, onlarca asker şehit edildi.
Temmuz’a gelindiğinde ise Sivas ve Erzincan, olayların merkezine oturdu.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için Sivas’a giden aydın ve sanatçılardan 33 kişi, Madımak Oteli’nin ateşe verilmesi sonucu öldürüldü. 33 kişiye müebbet verildi ancak gerçek suçlular bulunamadı.
Madımak’tan 3 gün sonra 5 Temmuz 1993’te ise, bu kez Erzincan Kemaliye’ye bağlı Başbağlar köyünde 33 masum kurşuna dizildi, köy yakıldı. 1 saati aşkın PKK propagandası yapan terörist grup, daha sonra meydana topladığı 28 erkeği kurşuna dizdi. Aralarında kadınların da olduğu 5 kişi sığındıkları evlerin ateşe verilmesiyle yakılarak öldürüldü. Terör örgütü PKK elebaşı Öcalan mahkemede, saldırının örgütün yerel sorumlularından “Doktor Baran” kod adlı biri tarafından düzenlendiğini söyledi. Soruşturma açıldı, ancak fiilen katliamı gerçekleştirenler bulunamadı.
Sanki görünmez bir elin düğmeye basmasıyla başlayan 1993 yılı, ardında bir sürü soru işareti ve acı bırakarak son buldu. O yıl akıllarda hiç bitmeyen yıl olarak kaldı. Ne terör azaldı, ne de faili meçhuller.
JİTEM’in ünlü ismi Cem Ersever’in ölümü bile 93’ün karanlığına gömüldü. Ersever, öldürülmeden önce JİTEM, faili meçhul cinayetler ve itirafçılarla ilgili açıklamalar yapıyordu. Ersever’in cesedi 4 Kasım 1993’te bulunduğunda elleri bağlı, ağzı bantlıydı.
YARIN: Tıpkı 1993 yılı gibi Türkiye'nin en karanlık diğer bir yılı 2015.
NOT: Yeri geldi annemiz, yeri geldi güzel gözlü gelinimiz, yeri geldi çocuklarını okutmak ya da mafyanın elinden kurtarmak için çırpınan bir anne, yeri geldi evinin geçimini sağlayabilmek için bir taksi şoförü, yeri geldi çaresizlere çare oldu. Siyah beyaz televizyonlu yıllarda, filmleriyle büyüdüğümüz Fatma Girik'e Allah'tan rahmet diliyorum.
Mekanın cennet olsun Şöför Nebahat, Irazca Ana!