Toplum olarak afetlerde, depremlerde, zor günlerde en hızlı şekilde bir araya gelmeyi başaran ender milletler arasında yer aldığımızı defalarca kez ispatladık.
Aramızda çürük elmalar da yok değil hani.
Bu çürük elmaları da yine afet zamanlarında fark edebildik.
Kahramanmaraş merkezli depremlerde evleri zarar gören vatandaşların evlerini boşaltmak istediklerinde nakliye parası olarak istenilen astronomik fiyatları, normal fiyatının kat be kat üstünde artan kira fiyatlarını hepiniz hatırlıyorsunuz sanırım.
Bırakın her şeyi deprem günü bu ülkenin en önemli yardım kuruluşunun başındaki şahıs bile, depremzedelere bedava verilmesi gereken çadırları sattı. Daha ne konuşuyoruz.
Yani dediğim gibi toplum olarak yardımseveriz, iyiyiz, güzeliz ama fırsatçılarımız da az değil hani.
Konuyu nereye bağlamak istiyorum; TÜİK'in geçen hafta yayınladığı konut satış istatistiklerini incelerken fark ettim ki Türkiye'de konut piyasası artık kilitlenmiş durumda. Satışlar neredeyse durma noktasında.
Bilmeyenler için söyleyelim, bu ülkede inşaat sektörü ekonominin lokomotifi sayılır. Yapılan inşaatların ve konutların satılması da bu yüzden büyük önem taşır.
Son verilere göre bu ülkede ortalama konut satılma süresi 70 güne çıkmış durumda. Uzmanlar 2008 krizinde bu rakamın 78 gün olduğunu söylüyorlar.
Böyleyse eyvah! Alarm çanları çalıyor demektir.
Niye böyle oldu derseniz; faizler artınca, kredi faizleri de arttı. Kimse krediye erişemiyor. Diğer taraftan konut fiyatları son 3 yıldır, enflasyon ve döviz kuru patladığından bu yana dudak uçuklatıyor.
Buna bir de yabancılar alır diye değerinin kat kat üstünde fiyat biçen fırsatçı ev sahiplerini ekleyin.
Bu fiyatlarla kim ev alır?
O konutlar da işte böyle elinizde kalır.
***
Ekonomi yazarı Uğur Zengin, geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in "Vergi kaçıranları tespit etmek için, OSB'lerin girişlerine vergi memuru yerleştireceğiz" açıklamasının ardından, ‘OSB'erden önce Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarının durumuna bakın’ anlamına gelebilecek çok ilginç bir araştırmayı yayınladı.
Türkiye'nin en büyük sanayi şirketlerinin neredeyse hiç vergi ödemediklerini ortaya çıkardı.
Örneğin; 2024 yılında toplam cirosu 810 trilyon 385 milyon 588 bin TL'yi bulan Tüpraş'ın, aynı yıl ödediği vergi kaç lira biliyor musunuz? 2 trilyon 325 milyon 383 bin TL.
Bu durumda ödenen verginin ciroya oranı ne biliyor musunuz? Yüzde 0,28.
Sadece TÜPRAŞ da değil. Türkiye’de üretim yapan en büyük 10 sanayi şirketi, 2024 yılı itibarıyla ya çok düşük kurumlar vergisi ödemiş ya da hiç vergi ödememiş durumdalar.
Niye böyle derseniz; büyük sanayi şirketleri fiilen vergiden muaf haldeler de o yüzden.
KDV istisnası mı dersiniz, SGK işveren primi teşviği mi, AR-GE desteğinden tutun da marka desteğine. Bütün bunlara vergi, resim ve harç istisnalarını da ekleyin, yüzde 0 yani hiç vergi ödemeden ya da yüzde 1'i bile bulmayan vergilerle yolunuzu buluyorsunuz.
Buna karşılık çalışanlar, işçiler ne durumda?
Her ay maaşlarından vergilerini tıkır tıkır ödüyorlar.
Son hesaplamalara göre bu ülkede bir işçi, yıllık gelirinin yüzde 25'ini vergilere ödüyor.
Ortalama 27 bin TL net maaş alan bir işçi üzerinden yapılan hesaplamada, brüt gelirin 36 bin TL’ye ulaştığı dikkate alınırsa, bu çalışanın yılda ödediği gelir ve damga vergisi toplamı 81 bin 14 TL'yi buluyor.
Bu vergi oranı da işçinin brüt maaşının yüzde 18.7’sine, net maaşının ise yüzde 25’ine denk geliyor.
Şu adaletsizliğe bakar mısınız?
Patronlar semirdikçe semiriyor ama neredeyse vergi bile ödemiyor.
İşçiler ise maaşlarının dörtte birini vergiye bırakıyor.
Ooooh, Almanya gibi iş diyeceğim ama yanlış olacak.
Çünkü Almanya'da böyle bir şey olsun, işçiler anında fabrikaların şalterlerini indirir, hayat bir anda durur!