Türkiye’de dört kişilik bir aile 2016’da yıllık toplam 37.2 kilo kırmızı et tüketirken, bu yıl 28 kilo tüketebilmiş.
Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği’nin (ETBİR) tahmini tüketim verilerine göre ise, yıllık kişi başı kırmızı et tüketimi 2019’da 8.6 kilo iken 2020’de 7 kiloya düşmüş.
Makarna tüketiminde ise yüzde 25 artış var.
Uzmanlar ise besin değeri nedeni ile kırmızı etin haftada en az 2 kez tüketilmesini öneriyorlar.
Öyle ama vatandaş alamıyor ki…
Ülkemizde et fiyatları haftada iki değil, ayda bir kez bile tüketimini zorlaştırır hale getirdi. Vatandaş et yiyemez durumda. Etin fiyatını gören ya almaktan vazgeçiyor ya da gramajla et talep ediyor.
Et yiyemeyen vatandaş en azından balığı soframa koyayım diyor ama…
Hamside de durum farklı değil. Daha dün hamsinin kilosu 40 liraydı.
Yanı başımız Karadeniz ama hamsi 40 lira.
'Niye böyle?' diye soruyorum, 'fırtına yüzünden fiyatlar arttı' diyorlar.
El insaf kardeşim.
10 lira değil, 20 lira değil, 30 lira değil 40 TL.
Fırtına oldu diye bu kadar da zam gelir mi? Kusura bakmayın ama bunun adı tamamen 'fırsatçılık'tır.
Herkesin gözü vatandaşın cebinde.
Bakın daha dün Samsun Valiliği, esnafları uyardı.
Meğer Samsun'da gıda ürünleri satan bazı işletmeler, tartı sırasında ürünlerdeki darayı düşmüyorlarmış.
Ticaret İl Müdürlüğü ekiplerinin yaptıkları denetimlerde, doğrudan satış için hazır ambalajlı hale getirilen gıda ürünlerinin, net ağırlık miktarına dara ağırlığı ihtiva eden plastik kap veya karton kutu gibi ambalajların dara ağırlıkları dahil edilerek tartıldığını belirlemişler.
Pahalılık almış başını gidiyor, vatandaş tenceresini kaynatmak için kılı kırk yarıyor ama bu uyanıklar üç beş gram daha nasıl çalarız diye bunun hesabını yapıyorlar.
Vatandaş hayat pahalılığı altında ezilmiş, işsiz sayımız 10 milyonu geçmiş, üniversite mezunu çocuklarımız işsiz, ana babasının eline bakıyor, Türk lirası pul olmuş, yoksulluk sınırı 10 bin TL'yi geçmiş, ama vatandaşı düşünen yok.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorsun; mutfakta tencere kaynamazsa ne olur?
Allah rahmet eylesin; Demirel'in veciz sözü anımsadım yine!