Kimyada kullanılan ayıraçlardan biridir turnusol kağıdı. Çözeltilerdeki asitleri ve bazları ayırt etmek için kullanılır.
Şöyle ki; turnusol, asitle temas ettiğinde kırmızı, bazla temas ettiğinde mavi renk verir.
23 Nisan'da yürekleri ağıza getiren 3.9 ile başlayan, 6.2 ile en şiddetli seviyesine çıkan ardından da artçıları devam eden İstanbul depremi, çok şükür ki İstanbul'u salladı ama yıkamadı.
Ama 1999 Marmara depreminden bu yana kesinlikle olacağı söylenen ‘Büyük İstanbul Depremi’ ile ilgili hazırlıklarımızda nelerin eksik olduğunu, neleri yanlış yaptığımızı ya da yapabildiğimizi görmemize olanak sağladı. Tıpkı bir turnusol kağıdı gibi…
Zaman zaman deprem tatbikatları yapılır ya, işte bundan daha "gerçek" bir tatbikat olamazdı.
Depremin turnusol kağıdı gibi gün yüzüne çıkardığı tek gerçek ne yazık ki 1999'dan bu yana binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi konusunda sınıfta kaldığımız oldu. Neredeyse yıllar heba edilmiş ve 26 yıldır bu dönüşümü gerçekleştirememişiz.
Nereden mi biliyoruz. İBB'nin belirlemelerine göre İstanbul’da 1,3 milyon riskli yapı var ve bunların 400’ü kendiliğinden yıkılabilir durumda.
Bu konuya bir an önce TBMM'nin el koyması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı 1999'daki Marmara depremi sonrasında bir araştırma komisyonu kurularak, merkezi ve yerel yönetimlerin iş birliğiyle yapılması gerekenlerin bir kez daha öncelik sırasında göre ortaya konulmasında ve bir an önce harekete geçilmesinde yarar var.
Zaten ne kadar daha vaktimiz var bilmiyorum. Baksanıza bilim adamlarımız da bu konuda bir görüş birliğine varabilmiş değiller.
Depremle ilgili açıklama yapan yer bilimcilerinin ayrışmaları karşısında daha çok tedirginlik yaşamamız bir tarafa yapmamız gerekenin, "falancaya inanıyorum, hayır falan daha iyi” demek yerine; hepsinin söylediklerini dikkatle dinlemek, en iyiyi umarak en kötü senaryo için hazırlık yapmak olduğunu düşünüyorum.
Neyse ki AKOM Bilim Kurulu, bu ayrışma karşısında gereken açıklamayı yaptı.
“Yaşanan deprem, İstanbul'un karşı karşıya olduğu büyük deprem riskini ortadan kaldırmamıştır.” diyerek noktayı koydu.
Eksikliklerimiz bununla da bitmiyor. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde olduğu gibi İstanbul depreminde de GSM operatörleri konusunda yine ciddi bir sıkıntı olduğu görüldü.
İletişim hatları yine çöktü. Deprem olmadan bile bu hatlar çöküyorsa, olası bir depremde ne olacağını varın siz düşünün.
İstanbul depremi ortaya koydu ki; ne yazık ki deprem sonrası için toplanma alanlarımız da yok. Kağıt üzerinde var ama aslında yokmuş.
AVM var, rezidans var ama toplanma alanı yok. Meğerse toplanma alanları yıllar boyunca ranta açılmış. 42 bin kişinin sığabileceği alanlara 95 dev AVM yapıldığı ortaya çıkıyor.
Gelelim fırsatçılara! En utanç vericisi de bu zaten. İstanbul’daki deprem sonrası, e-ticaret sitelerindeki bazı satıcılar, çadır ve deprem çantası fiyatlarına zam yaptı.
373 liraya satılan acil durum çantasının, depremin ardından 465 liraya, 8 bin 711 liradan satılan çadırın fiyatının 9 bin 480 liraya yükseltildiği görüldü.
Bununla da bitmiyor. Depremden hemen önce 1000 TL düzeyinde olan İstanbul-Ankara uçak biletlerinin, 4 bin TL’nin üstüne çıkmasına ne diyeceğimi ben bile şaşırdım.
Bilet fiyatlarında fahiş artışlar gözlemlenen Türk Hava Yolları, gelen tepkiler üzerine yurtiçi biletlerde 1.750 TL tavan fiyat uygulamasına geçmek zorunda kaldı.
Gelelim şu Kanal İstanbul meselesine. İşte görüyoruz İstanbul’da milyonlarca insanın can güvenliği yok. Yer Bilimci Naci Görür de bu konuya işaret etmiş yine. Diyor ki, "Bu kadar insan fakirken sen niye 200 milyarı Kanal İstanbul'a vereceksin? Bu işi sakın yapmayın başınıza dert alırsınız, bu işi çözemezsiniz.”
Bu depremin görünür hale getirdiği garip siyasi çelişkiler de var. İstanbul'da deprem oluyor, ama belediyenin çalışmalarında koordinasyonun başında olması gereken kişi, depremin merkez üssü olan Silivri'de cezaevinde.
Bir detay daha var ki o daha da tuhaf. 31 Mart'ta yerel seçimde rakibi olan Murat Kurum'a 1 milyon fark atan Ekrem İmamoğlu cezaevinde ama depremle ilgili açıklamayı yapan, seçim sonrasında yine bakanlık koltuğuna oturan Murat Kurum…
Türkiye deprem gerçeğiyle yüzeyken, her geçen gün daha da çelişkiler ülkesi haline geliyor!