Samsun’un akciğerleri Kocadağ.
Bu köşede defalarca dile getirdim; 1350 rakımlı Kocadağ'da, taş ocaklarına bir son verin; her geçen yıl koca bir dağ eriyor, o güzelim doğal güzellikler birer birer katlediliyor diye.
Şimdi bu kez de ağaç kesimleri gündemde Kocadağ'da.
Bu kentin 'çevre vicdanı' olarak gördüğüm Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP) üyeleri, şikayetler artınca, Kocadağ’da kesim yapılan yerleri birebir incelemeye aldılar.
Kocadağ’ın eteklerindeki Aksu Mahallesi'nden zirveye kadar çıktılar, kesim yapılan yerleri bir bir tespit ettiler.
Durum gerçekten vahim.
Öyle ki Kocadağ orman bölgesi içerisinde, kilometrelerce, yeni ve oldukça geniş yollar açılmış durumda.
Üstelik bu kesimler öyle söylendiği gibi 'gençleştirme' ile de sınırlı değil.
Çok sayıda ve çeşitli ağaçlar, göz göre göre kesilmiş durumda.
SAMÇEP'in belirlemelerine göre Türkiye genelinde; 2016'dan 2020 yılına kadar ormanlarda yapılan dikili damga miktarı, 20 milyon metreküpten 30 milyon metreküpe çıkmış durumda.
Yine aynı dönemde odun üretimi ise yüzde yüz artarak iki kat artmış.
Ne ilginç değil mi?
4 yılda mevcut orman varlığımız, iki katına mı çıktı da, odun üretimi iki kat arttı?
Kesilen her bir ağacın yerine, 3 tane ağaç da dikilse, orman vasfı olabilmesi için en az yüz- yüzelli yıl geçmesi gerekiyor.
Artık gerçekten endişeliyim.
Ova kalmadı, ırmak kalmadı, Kuş Cenneti yakıldı, şimdi de sıra ormanlarımıza mı geldi?
SAMÇEP Sözcüsü Mehmet Özdağ daha da ileri gidiyor ve çok dikkat çekici bir uyarıda bulunuyor;
Son yıllarda döviz ve TL arasındaki kur farkının açılması ile iç piyasaya yönelen orman sanayicilerinin, ağaç ihtiyacı ve olağan üstü kamusal destekler verilen biyokütle enerji santrallerinin yakacak odun ihtiyacının, orman varlığımız üzerinde büyük bir stres yarattığına işaret ediyor.
Özdağ'ın bu sözleri tam da bu noktada oldukça dikkat çekici.
Malum; Çarşamba'da bir biyokütle enerji santralinin üretime alınması süreci yaşanıyor.
Bu santralde hani odun ve ağaç kökleri yakılacağı söyleniyor ya işte bu açıdan ormanlardaki kesimlerin, daha da bir dikkatle izlenmesi gerektiğini düşündürüyor.
Mehmet Özdağ da Orman Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatının, orman ürünleri sanayicilerinin yanı sıra biyokütle enerji santrallerinin baskısı altında kaldığına işaret ediyor.
Bu kadar da olmaz artık.
Ormanlarımızı, ovamızı, suyumuzu, sahillerimizi korumak için, demokratik ve hukuki ne gerekiyorsa yapılacaktır.
Samsun'u sahipsiz mi sandınız?