“Her sabah, yepyeni bir dünyaya kalkıyorum. Her akşam, dünyanın bütün yorgunluk, acı ve çelişkileriyle dayanamaz duruma geliyorum” demiş genç yaşta kaybettiğimiz kadın yazarımız Tezer Özlü.
Şu son yıllarda birçok acı yaşadık. Bombalamalar, ölümler, 15 Temmuz'da kaybettiklerimiz, yüzlerce kadın cinayeti. Sayısız acı, sayısız ölüm.
Ama şu çocuk ölümleri yok mu? En ağır, en travmatik olanları onlar.
Mesela Eren Bülbül, Yasin Börü, Berkin Elvan, Enes Kara. Daha dün 16 yaşında intihar eden Bahadır Odabaşı…
Hepsinin ayrı bir hikayesi var.
Örneğin Eren Bülbül; 15 yaşında bir çocuktu. Trabzon’un Maçka kırsalında teröristlerle çıkan çatışmada şehit düştü. Eren’in teröristlerin peşindeki askerlere yer gösterdiği sırada vurulduğu yansıdı haberlere.
Eren’in ölümüne her kesimden tepki geldi. Ama en acısı sosyal medyadaki trollerdi. Bir çocuğun ölümü üzerinden öldürülen diğer bir çocuk olan Berkin Elvan’a saldırıyorlardı.
Oysa Berkin Elvan da daha bir çocuktu. Gezi olayları sırasında Okmeydanı’nda evden çıkıp ekmek almaya gidiyordu sadece. Bir polisin attığı gaz kapsülü ile başından vurularak komaya girdi. Komaya girdiğinde 15 yaşındaydı, hastanede yaşamını yitirdiğinde ise 16 kilograma düşmüş, 16 yaşında bir çocuktu. Ona ise; 'terörist' dediler.
Yasin Börü, o da her kesimden insanın yüreğini kanattı. 6-8 Ekim Kobani dedikleri o olaylar sırasında 16 yaşındayken Diyarbakır’da katledildi. Börü, bir grup PKK’lı tarafından linç edildi. Tüm Türkiye ağladı.
Daha geçen hafta; Enes Kara'nın ölümü de büyük bir travma yarattı. Kendi anlatımlarına göre ailesi tarafından bir cemaat evinde kalmaya mecbur bırakılan Enes, ülkede cemaat ve tarikatları yine, yeniden sorgulanır hale getirdi. O yaştaki bir çocuğun böylesine bir çaresizlik içerisinde olması, milyonlarca insanın yüreğini yaktı. Amaaaa…
Ve son olarak Diyarbakır'da yaşayan 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı. Onun intiharı Enes kadar ses getirmedi. Çünkü öğretmen olan babası, 4 yıl önce FETÖ’den ihraç edilerek, tutuklanarak cezaevine konulmuştu.
Babası cezaevindeydi ama Bahadır'ın suçu neydi. 'Politik susuş' Bahadır da devreye girdi, doğru dürüst onu ağzına alan olmadı. Oysa o da bir çocuktu.
Türkiye'de bütün bu çocuk ölümleri sonrasında yaşanan çoğunlukla ne oluyor biliyor musunuz; ölü çocuk bedenleri üzerinden karşılıklı nefret söylemleri.
Çok az kimse bu çocukların ölümünün yarattığı toplumdaki derin yarılmayı kavrayabiliyor. Birileri 'şehadet' kavramıyla bir çocuk ölümünü kutsarken, diğeri ise kendi çocuk ölülerini korumaya çalışıyor. Toplumdaki derin kamplaşma bu çocukların bedenleri üzerinden de alabildiğince devam ediyor.
Eren, Berkin, Bahadır, Enes ya da diğerleri...
Onlar bu ülkenin çocuklarıydılar ve hapsi daha çocuk yaşta toprağa düştüler. Terörün, ayrışmanın, kamplaşmanın, cehaletin kısacası karanlığın kurbanları oldular.
Ölümleri de bir şey değiştirmedi. Bu kamplaşma toprağa düşen minik bedenler üzerinden artırılmaya, daha da derinleştirilmeye çalışılıyor.
Ve her sabah, yepyeni umutlarla kalktığımız bu dünyada, her akşam, dünyanın bütün yorgunluk, acı ve çelişkileriyle dayanamaz duruma gelip uykuya dalıyoruz!