Rize Çamlıhemşin'de 'Yeşil Yol' çalışmalarına karşı çıkan, elinde sopasıyla, dozerin geçeceği güzergahın üzerine oturan; Havva Teyze…
Yine Rize İşkencedere Vadisi'nde Cengiz Holding tarafından açılmak istenen taş ocağına, vatandaşlar tarafından sürdürülen direnişten simge haline gelen, elinde sopasıyla, dağın başında bekleyen başka bir kadın daha.
Karadeniz'de son yıllarda doğaya karşı yapılmak istenen bütün müdahalelerde kadınları, yaşam alanlarını savunmak isterken hep en ön saflarda görüyoruz.
Samsun'un Çarşamba ilçesinde oturan Raziye Köklükaya da bu kadınlarımızdan biri.
Çarşamba'nın Eğercili Köyü'nde yıllarca eşi ve çocuklarıyla, işinde gücünde, toprağıyla, yetiştirdiği hayvanlarıyla uğraşarak, sakin bir yaşam sürüyordu Raziye Köklükaya…
Toprağının, suyunun, havasının kıymetini bilen, çevresini, yöresini koruyup kollayan, dinine itikadına bağlı, mütedeyyin bir Anadolu kadını.
Belki de hayatında hiç mahkemeye çıkmadı, hem de kendisini 'devlet' ile karşı karşıya getirecek, sanki 'devletin karşısındaymış' gibi gösterecek bir suçlamadan dolayı…
En çok da buna üzüldü Raziye Köklükaya zaten.
Evinin dibine, üstelik yönetmelik, yasa, hukuk tanımadan kurulmak istenen biyokütle enerji santraline karşı çıkmak içindi tüm çabası.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a mesaj gönderdi:
"SAYIN BAŞKAN SAMSUN ÇARŞAMBA OVASI’NA BİYOKÜTLE SANTRALİ KURULUYOR. BUNU İSTEMİYORUZ. LÜTFEN SESİMİZİ DUYUN YANIMIZDA OLUN... LÜTFEN OKUYUN MESAJIMIZI" diye yalvardı.
Yanıt gelmedi ama yine de vazgeçmedi. Santrale karşı yapılan mitinglere, eylemlere, toplantılara hep en önde katıldı.
Kimseye ne bir zarar verdi ne bir taş attı ne bir cam kırdı ne de şiddet gösterdi.
Sadece yürümek istedi, Çarşamba'dan Eğercili'ye...
'Yürüyemezsin' dediler. Yürütmediler de. Yine de yürümek istedi.
Kızgındı çünkü. Aklı almıyordu; Türkiye'nin en verimli topraklarından Çarşamba Ovası'nın ortasına nasıl olur da havayı, suyu, toprağı zehirleyecek bir santrali kurmak isterlerdi.
Yürümekte diretti diye hakkında 'kamu davası' açtılar.
Raziye Hanım belki de hayatında ilk defa, devletiyle sanki düşmanmış gibi karşı karşıya getirildi.
Benim yüzümden çocuklarım iş bulamaz, eşimin başı derde girer diye endişelendi belki de.
Raziye Hanım dün hakim karşısındaydı. Derdini bir bir anlattı hakime. “Ben toprağımı, memleketimi korumak için yola düşmek istedim" dedi.
"Şu anda bile oradaki insanlar, santralin gürültüsünden, pisliğinden, havaya saldığı o kirli gazdan perişan durumdalar. Hele o koku yok mu? Sabah namazıma kalktığımda, pencereyi açmaya korkuyorum. O pis koku yüzünden" diye dert yandı.
Sonra da devam etti:
“Benim evim, yurdum, geçimimi sağladığım toprağım, köyüm. Doğduğum, doyduğum yer orası. Bu santral yüzünden ne gece uykumuz ne gündüz yaşam sevincimiz kaldı. Söyleyin ben nereye gideyim? Köylüye yapılan bu eziyet reva mıdır?"
Mahkeme hakimi dinledi, dinledi; 'Beraat' dedi.
Başka da bir şey diyemedi.
VALİ ZÜLKİF DAĞLI'YA ÇAĞRI
Dün köşemde de yazdığım yeni açılacak 19 Mayıs Devlet Hastanesi'ndeki müteahhit firmanın eksikliklerini teker teker görüntüleyen ve kamuoyuna duyuran gazeteci arkadaşımız İbrahim Akkuş hastane müteahhidinin adamları tarafından adeta linç edilircesine dövüldü. Amacı sadece, kamunun yararını savunmak olan gazeteci dostumuza yönelik bu saldırı, biz gazetecilerin ne kadar zor koşullar altında çalıştığımızı da ne yazık ki gözler önüne serdi.
Samsun Valisi Sayın Zülkif Dağlı'dan bu saldırının sorumlularının teker teker tespit edilmesi ve haklarında gereken işlemlerin yapılması konusunda takipçi olmasını özellikle rica ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, eli sopalı vandallara bırakılamayacak kadar güçlü bir hukuk devletidir. Samsun Emniyeti'nin olayın sorumluları hakkında soruşturmayı titizlikle yürüteceğine inanıyor ve meslektaşıma yapılan bu saldırıyı en ağır bir dille lanetle kınıyorum!