Ben müptelası değilim ama kanallar arasında gezinirken denk gelmişliğim var.
Elinde mikrofon spor muhabiri olarak futbolcuların peşinde koştururken, birden parayı bulup medya patronu olan Acun Ilıcalı'nın 'Survivor' programından bahsediyorum.
Ne oluyor o programda?
Uzaklarda bir adada yarışmacılar her gün yeni bir mücadele öncesinde güç topluyorlar ve yarışmayı kazanmak, aslında hayatta kalmak için adeta savaş veriyorlar.
Tıpkı bizim gibi. Yani çalışanlar, emekçiler, memurlar, emekliler, öğrenciler, gençler, çocuklar gibi.
Sanki hepimiz, 2021'den bu yana sanki Survivor adasına taşınmışız gibi bir hayat yaşamıyor muyuz?
Her gün yeni bir mücadele içindeyiz. Sağ kalmak için güç topluyor ve her birimiz kendi içimizdeki yarışmacıyı keşfediyoruz.
Yarışmanın tek amacı var; adadan sürgün edilmemek. Yani hayatta kalabilmek…
Üstelik adamızda bir canavarımız da var. Adına 'enflasyon' dedikleri…
Bu canavar, önüne geleni yemek yani elemek üzerine yetkinleşmiş olmasının yanında işin garibi adanın sahibi de zamanında onu beslemiş büyütmüş.
Hatta adanın sakini 85 milyonun yaklaşık yüzde 5’ini zengin etmiş, geri kalanlarını ise adeta bu canavarın önüne atmış.
Üstelik her gün canavar geliyor gidiyor, zavallı ada sakinlerinin bütün birikimlerini, umutlarını çalıp yiyor, umutlarını kemiriyor.
Ada sakinlerinin önce küçük ama mutluluk veren alışkanlıkları gitti mesela.
Dışarıda yemek yiyenler, bundan fedakârlık yaptılar. Tiyatro ve sinemaya gidenler artık gidemez oldular. Eşe dosta özel günlerinde hediye alanlar, onları hatırlamaktan vazgeçtiler.
Daha sonra büyük meseleler de baş gösterdi ada sakinleri arasında. Canlarının çektiğini alamaz, market, balıkçı, kasap dükkânı önünden geçemez hala geldiler.
Her zaman alışveriş yaptıkları market artık pahalı hale geldiği için ucuzcu marketleri tercih etiler, hatta geceden kuyruğa girdiler.
Yaz tatilini akrabalarda, o da yoksa evde geçirmenin yollarını aradılar. Deniz tatilini akıllarından bile geçiremez oldular.
Çünkü Survivor sakinlerinin tek bir amaçları vardı artık: Hayatta kalmak.
Yeni yıl geldi mesela, ocak ayıyla birlikte zavallı 85 milyon içinde, emekli ve asgari ücretli diye bir kesim var. İşte onların ücretlerine bir miktar artış yapıldı.
Bunu fırsat bilen enflasyon denilen canavar besleyici fırsatçılar da harekete geçtiler ve marketlerde etiketlere dadandılar. Sanki bütün etiketler üzerimize üzerimize geliyorlar.
Şimdi Survivor adasında bir süredir 'dezenflasyonist program' adıyla yüksek reel faiz vererek yerli yatırımcı denilen bir kesimi dövizden Türk Lirası’na döndürmek üzerine kurulu bir sistem devreye sokuldu.
Bu şekilde, dövizdeki arz-talep dengelenerek TL’nin değerlenmesi ve dolayısıyla da enflasyon canavarının zincirleneceği söyleniyor.
Ama salt bu şekliyle devam etmesi durumunda, programın ne kadar sürdürülebilir olduğu konusunda ise şüpheler var.
Bu program sıkı bir maliye politikası ve yapısal reformlarla desteklenmez ise, sene sonunda altta yatan riskler ortaya çıkabilir deniliyor.
Hele de adada erken seçim gibi konular gündeme gelirse, enflasyon canavarı da yeniden kükreyebilirmiş.
“Survivor Türkiye adasındakiler ise 2025, 2024'ten daha iyi mi olacak?" sorusunu soruyorlar.
Asıl soruyu ise ağızlarına almaya korkuyorlar? Onu da ben sorayım:
Bakalım sene sonuna kadar bu açlık ve yoksulluk seviyeleriyle, kaçımız hayatta pardon adada kalacağız?