30 yıllık gazetecilik hayatımda aldığımda en çok mutlu olduğum ödüllerden birisidir 'Uğur Mumcu' ödülü.
2018 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nce verilen ve 1990'lı yıllarda daha ilk gençlik yıllarımda öğrenciyken tanımış ve sohbet etme olanağını bulmuş olduğum bu 'yurtsever gazeteci'nin anısına verilen bu ödülü yıllar sonra, sevgili Işıl Özgentürk'ün elinden aldığımda hem hüzünlenmiş hem de gururlanmıştım.
Ve yine bir 24 Ocak günü geldi, çattı. Uğur Mumcu'nun karlı bir Ankara sabahında bombalı bir suikast sonucu katledilmesinin üzerinden tam 29 yıl geçti. Ve akıllarda hala aynı soru var:
Uğur Mumcu'yu kimler, neden öldürdü?
Oysa bunca yıl sonra o kadar açık ki bu sorunun cevabı:
Uğur Mumcu'nun öldürülmesiyle başlayan yurtsever yazarların seri cinayetlerle yok edilmesi operasyonu, tıpkı FETÖ'nün devleti ele geçirmesi süreci gibi, Türkiye'nin aydın ve entelektüel dünyasını 'emperyalizmin kara kuvvetlerine dönüştürme' projesiydi.
Bir ülkenin onuru, kişiliği bu CIA operasyonları ile yok edilmek istendi.
Görünüşte Türkiyeli olacak ama Türkiye yurttaşlarının lehine olan her şeye karşı duracak bir tükenmez kalemler ve klavyeler dünyası projelendirilmişti.
Yakın tarihimize bakıldığında da CIA-FETÖ'nün, yalnızca Ergenekon, Balyoz operasyonlar ile TSK'dan yurtsever subayları temizlemekle kalmadığını, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hablemitoğlu, Bahriye Üçok cinayetleri ile de Atatürkçü, yurtsever aydınları öldürerek entelektüel alanı, BOP'çu, AB'ci, kripto gerici, küreselleşmeci, ABD'ci, emperyalizmden gelen darbeye bile ses çıkarmayacak kadar ülkesine yabancılaşmış bir kesime teslim ettiğini artık bütün çıplaklığıyla görürsünüz.
Uğur Mumcu sonrasında yurtseverliğin ölümle cezalandırıldığı, mandacılığın korku ile iliklere işletildiği, AB ve emperyalizmle aynı dalga boyundan konuşmayana hayat hakkı tanınmayan iğrenç ve utanç yoluydu artık aydın olmak.
80 öncesinin halk hareketi üstünden antiemperyalist, antifaşist bir ruhla biçimlenmiş Atatürkçü, sol, sosyalist aydın ve sanatçılar da bu seri yurtsever aydın cinayetlerinin bıraktığı boşluk içine doldurularak yeniden biçimlendirildi.
CIA'nın entelektüel dünyayı kontrol etme sorunu, batıda 1990 sonrası bizde ise 2000'lerin başlarında kısa bir dönem tartışılmış ve sonra rafa kaldırılmıştı.
Entelektüel dünyada sol, yurtsever ve antiemperyalist ruhun yok edilmesi bu faaliyetin temel hedefiydi. Ve sonunda ülkesini sevmek, ülkesinin yararına iki çift laf etmek suç haline geldi. AB, BOP ve ABD emperyalizmiyle aynı dalga boyundan konuşmak tek geçer akçe haline getirildi.
Şimdi mi?
O onurlu, yurtsever aydınların geri dönme olanakları yok. AB, BOP, CIA-FETÖ fonları ile beslenen, o havuza girmeyenlere hayat hakkı tanımayan, bir ülkenin kendine yabancılaştırılması, onur ve kişiliğinin yok edilmesi için çalışan bu mekanizma, görmek isteyenler için, bugün daha görünür oluyor.
Hrant Dink cinayeti mesela. Bu cinayeti bile CIA-FETÖ'nün gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Dinciler, liberaller ve diğer ABD yandaşı güçler yıllarca Hrant cinayetini milliyetçi, ulusalcı, ırkçı, ergenekoncu güçlerin gerçekleştirdiğini iddia etmişlerdi. Katil kendi çevrelerinden çıktı.
Hrant cinayeti de, Uğur Mumcu cinayeti ile TSK'nın çökertilmesi operasyonunun tam orta noktasında yer alıyordu. Yani Hrant Dink cinayeti de ulusalcı yurtsever güçlerin tasfiyesine dönük emperyalist operasyonların hedefleri içinde yer buluyor kendine. Hrant'ın emperyalizm karşıtı bir sosyalist olarak Uğur Mumcu ile aynı tasfiye edilen kesim içinde yer alması bana göre anlamlıdır.
Uğur Mumcu, "Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz" diyordu.
Şimdi ise CİA destekli 15 Temmuz darbe kalkışması öncesinde yaşanan her katliamın sonrasında, devletin ihmali olduğu kuşkusunu millete yutturmaya çalışanların da yarattıkları o süreci deşifre etmenin ve ikna edici kanıtlarla ortaya koymanın zamanı, geldi de geçiyor bile…
Ne diyordu Uğur Mumcu: "İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar..."
Aramızdan koparılışının 29'uncu yılında yurtsever aydınımız Uğur Mumcu'yu saygıyla anıyorum!