'Faiz sebep enflasyon sonuç" diyerek, derme-çatma ekonomi deneyine girişeli 6 ayı geçti. Sonuçlarının ne derece vahim olduğu bu geçen aylar süresince yaşayarak öğrendik.
Yoksul daha yoksul, zengin daha zengin, orta sınıfı da yoksullar ligine itildi.
Diyorlardı ki; ‘Merkez Bankası faiz düşürecek, kurun yükselişi ihracatı arttıracak, bu cari dengeyi düzeltecek, bu da enflasyonu düşürecekti.’
Öyle olmadı.
Enflasyon patladı, alım gücü düştü, daha yılbaşında tarihinin en büyük yüksek zammı yapılan asgari ücret pul oldu.
Şimdi daha geçen asgari ücrete yeni bir artışı daha yapıldı. Adeta ‘Yoksulsun sen yoksul kal’ dercesine…
TÜİK'in 5 aylık enflasyonu yüzde 35, İstanbul Ticaret Odası'nın açıkladığı İstanbul geçinme endeksi 6 aylık artış yüzde 54, asgari ücret artışı ise yüzde 29.
Resmi enflasyonun bile 10 puan altında.
Zamdan önce 10 milyon civarında olduğu tahmin edilen asgari ücretli sayısı sanırım artık 12 milyona ulaştı.
İlk 6 ayda gıda enflasyonu yaklaşık yüzde 50 olarak gerçekleşti. Haziran enflasyonu ile birlikte açlık sınırı 6 bin 600 TL'nin üzerine çıkacak am çalışanlara layık görülen asgari ücret artışı yüzde 30 bile olmayan bir artışla 5 bin 500 TL!
Diğer taraftan hanelerin ekonomik nabzını tutan Tüketici Güven Endeksi'nin sonuçları, son yıllarda görülmemiş bir çöküşü yansıtıyor verilerinde.
2018'in ortasından itibaren endekste düşüşün başladı, 2019'un sonlarına doğru biraz toparlandı. 2020 sonrası ise sürekli düşüşte.
Sonuç olarak; Türkiye'nin başkanlık rejimi ile içine girdiği girdabın hane halkının maddi durumunu nasıl kötüleştirdiği, daha doğrusu yoksullaştıran bir dalgaya dönüştüğünün bir tablosu bu.
Asgari ücret 5 bin 500 TL olmuş, doğrusu sevinilecek bir durum yok. Yıkıcı enflasyon ve gelirdeki erozyon karşısında insanların dayanma gücü kalmadı ki asgari ücrete sevinsinler!
Açlık sınırının 6 bin 391 TL olduğu bir ülkede asgari ücreti 5 bin 500 TL olarak açıklamak, milyonlarca yurttaşa ‘açlığınız umurumuzda değil’ demektir.