İletişim ve bilişim çağında yaşıyoruz, insanlık bu iki konuda da ilerleyişini hızla sürdürüyor. Karşılaştıklarımız hayal gücümüzün sınırlarını zorlayacak seviyelerde.
Dönem keyifli olduğu kadar zor da. Gördüğümüz şeylerin çoğu gerçek değil çünkü, gerçek olanların da bir bölümü manipülasyon dediğimiz enteresan gücün etkisiyle ortaya çıkıyor. Enteresan güç diyorum çünkü manipülasyonun olumlu olması kullanım amacına ve şekline göre değişiyor. Günümüzde etkisini en çok gösterdiği alanlar satış ve pazarlama. Bu iki derin denizi manipülasyon yönetiyor adeta ve bizler farkında olsak da çoğu zaman engel olamadığımız bir şekilde bunun önemli bir parçası oluyoruz. Manipülasyon Fransızca bir kelime ve dilimizde gizli ve ustaca yönlendirme olarak karşılık buluyor.
Satış ve pazarlama ağını yönetebilmek için önümüze neler konuyor diye sorguladığımızda nasıl tüketim topluma dönüştüğümüzü anlamamız kolaylaşır. Yazılı ve görsel medya bu alanda önemli etken. Bu noktada, bizlerde eksiklik hissi doğurulmasının büyük etkisi olduğunu görüyoruz. Kendimizi ürün, hizmet ve duygulara karşı eksik hissetmemiz tüketim hareketimizi tetikliyor çünkü iktisat bilimi sınırsız insan ihtiyaçlarının kıt kaynaklarla karşılanması üzerine kurulu. Eksik hissedersek ihtiyacımız oluşur ve paralelinde satın alma davranışı gösteririz, bu yüzden bu tetikleyici algıyı yönetenler için büyük koz.
Tüketim alışkanlıklarımızın kimliğimize dönüşmesi de bu görünmez müdahalelerin önemli adımlarından biri. Özellikle az gelişmiş toplumların, bilgi, birikim ve kültür seviyesi düşük bireyleri kolay özendirilebilir oldukları düşünüldüğü için hedef kitledir. Küresel satış ağını yöneten büyük markaların kendi ülkeleri yerine az gelişmiş ülkelerin pazarlarını hedefleyip satışlarını ve marka değerlerini artırma çabaları bunun ürünüdür. Bilgi, birikim, görgü ve kültür seviyen itibariyle olman gereken noktadan uzak olabilirsin, hatta ekonomik olarak da güçlü olmayabilirsin ama ünlü markaların elektronik ürünlerini kullanır, araçlarına biner, kıyafetlerini giyersen önemli biri olursun… İşte bu algı pazarlama ağını daima zinde tutar.
Beğeni arzumuz da diğerleri kadar derin bir konu. Eksik hissettirme tuzağına kolay düşenlerin büyük çoğunluğunun manevi doyuma ulaşmamış eksik sevgi ile büyümüş bireyler olduğu gözlemlenebilirdir. Bu bireyler her şeyin toz pembe göründüğü çevre tarafından beğenilen şekilde görünmek için yoğun çaba sarf ederler. Bireyde ‘’Hayatımda yolunda giden çok az şey var ama tüm bunları sadece ben görüyor ve biliyorum’’ durumu huzur verici hale gelir. Beğeni ve onay, bu bireylerin içlerindeki kırılganlığı telafi eden bir araçtır. İçsel bir doyum yaşayamayan birey dışarıdan gelen onaylarla iyi hissetmeye çalışır. Beğenilmek, imrenilmek önemli bir amaç halini alır. Bu davranış kalıbı bir zaman sonra kişinin kendini değerli hissetme biçimine dönüşür. Boşluk duygusunu geçici olarak bastırmak için yapılan psikolojik bir kaçıştır bu ve sistemin tüketiciyi yakaladığı, ona satış yaptığı noktalardan biri olarak çıkar karşımıza.
Bir de ‘’hayat kaçıyor, hızlı ol, haydi durma ‘’tetiklemesi var ki bizi çılgınca bir koşuşturmanın içine çekiyor adeta. Bu algı dünyayı bir çekirge sürüsü gibi sardı ve pandemi sürecinden sonra kontrolden çıkmış durumda. Yakala kaçıyor… Dikkatimizi öyle dağıtıyor, bizi öyle yönlendiriyor ki bu komut. Bize bugünü keyifle yaşama hissini verirken aslında içten içe gelecek kaygısı da aşılıyor
Mutluluğun bir araç değil amaç mı olduğu tartışmaları revaçta son dönemde. Mutluluk bir duygu değil bir ruh halidir ve bireye bunun hayatının temeli olduğu hissini verir, bunun için emek, zaman ve çaba harcaması gerektiğini hissettirirseniz ona bir şeyler satmanız çok daha kolay olacaktır.
Başarı da tıpkı mutluluk gibi şekli değiştirilerek sunulanlardan. Bizlerin yaşında kimlerin hangi başarılara koştuğu, dünyada nasıl örneklerin var olduğu feyiz alabileceğimiz bir durumken bunun bize bir rekabet unsuru olarak sunulması da satın alma davranışımızı belirleyen unsurlardan biridir. Mutluluk ve başarının çağın önemli değerleri olarak görülmesi çarşıyı hep canlı tutar.
Bu markayı giy mutlu ol, bu gıda zincirinin ürününü ye mutlu ol, bu araca bin mutlu ol, bizim istediğimiz gibi görünmeye ve satın almaya ikna olursan sana hep daha iyisini sunarız. Tüm bunları yaparken kendini devamlı başkalarının başarıları, hayatı ile kıyaslamayı da ihmal etme. İşler yolunda gitmezse bile endişelenme sana sunduklarımızla çok beğenilecek, mutlu ve başarılı görüneceksin. Her şey harika olmalı ve olacak da yeter ki sistemde kalmaya devam et! Olmazsa da endişelenme sende doğan kaygılar için de satacaklarımız var sana… Tüm hayatını bu tüketim okyanusunda bir kum zerresi olarak geçir. Bize güven, sen her şeyin en iyisine layıksın…
Yukarıdaki paragraf bir bölümümüzün farkında olmadan içinde bulunduğu hali anlatsa da hepimiz için geçerli değil tabi ki. Kâinatın bir sonu olduğu inanışı bireye, dünyaya ve dine bakışına göre değişir ancak bu gezegende sınırlı bir süre için var olduğumuz net bir durumdur. Başarı, mutluluk, huzur hayata renk katan değerli kavramlardır. Bu kavramları hayatımızda nasıl konumlandırdığımız da hayatımıza yön vermemizde belirleyicidir. Ancak bunu yapabildiğimizde sistemin zorlu çarklarını yağlayan küçük damlacıklar olmaktan çıkarak hayatın tadına varabiliriz. Bu, göründüğümüz gibi olmakla, olduğumuz gibi görünmek arasında sıkışıp kalmamamız adına önemlidir. Ekonominin, pazarın parçalarından biri olmamız ihtiyaçlarımız itibariyle kaçınılmazdır ancak kontrol ve dengeyi atlamamamız fark yaratan bir beceridir.
Hayatın her anının tadını çıkarabildiğiniz, sağlık ve neşe dolu, gönlünüzce bir hafta sonu dilerim.
Beğeni ve onayı özellikle tekrar okudum. Güzel olmuş tebrikşer. Çevremiz beğeni düşkünü insanlarla dolup taştı resmen Hüseyin Avni bey. Özellikle hayat başarısı düşük gençlerde takıntı bunlar