Kırık cam teorisi seksenli yılların başından bugüne sosyal psikologlar tarafından sunulan, psikolojinin ilgi çekici teorilerinden biri.
Teori çevresel faktörlerle bireyin suç davranışlarının nasıl bir etkileşimde olduğunu açıklamak için geliştirilmiş ve sosyolojik deneylerle de güçlendirilmiş. Camı kırık binaların olduğu bir sokakta bir zaman sonra bireylerin binaların camlarını kırmaya eğilim gösterdikleri ve her geçen gün kırık cam sayısının arttığı gözlemlenmiş. Teori, giderilmemiş sorunların çevresel faktör haline geldiği ve bireylerin davranışlarında olumsuz etkiler doğurabileceği şeklinde özetlenebiliyor. Bu nedenledir ki daha çok çevresel psikoloji, toplumsal psikoloji alanlarında değinildiğine tanık olmak mümkün. Bireyin davranışlarında bireysel psikolojik nedenlerin göz ardı edilmemesi gerektiği, sadece çevresel faktörlerin değil bireyin geçmiş deneyimlerinin ve psikolojik haritasının da önem taşıdığı görüşü ile teoriyi destekleyen bilim insanları hiç de az değil.
İnsan çevresel faktörlerden etkilenen sosyal bir varlık ve çevresel faktörlerin değişimi bireyin olduğu kadar aslında bireylerin de kontrolünde. Çevresel faktörler bireyin ruh sağlığında etkili yer tutuyor. Bu faktörlerden etkilenen geniş kitlelerdeki insan topluluğu da olumsuz davranışlara eğilim gösterebiliyor. Burada bilim insanlarının bireysel psikolojinin etkileri için düşündükleri de dikkate alınması gereken önemli bir nokta.
Konuyu bireylerin ilişkileri çerçevesinden değerlendirdiğimizde teorinin aslında bu ilişkilerdeki kritik noktalar için de önemli bir metafor içerdiğini görebiliriz. İlişkiler de tıpkı deney yapılan sokaktaki kırık camlı binalar gibi. Karışlıklı saygıdan uzak, görmezden gelmelerle dolu, duyguların geçiştirildiği, empatiden yoksun, bireylerin kişisel alanlarının ihlal edildiği iletişim denemeleri de birer kırık cam adeta. Onarılmadıklarında zamanla daha büyük hasarların habercisi olabilirler. Biten sevgi, iş, dostluk hatta ebeveyn-evlat ilişkilerinin birçoğu kırık cam teorisini resmeder nitelikte.
Kırım camların varlığını benimsemek ve onları normalleştirmek iletişim sağlığı açısından iki büyük risk içeriyor. Bunlardan ilki kırık camlarımızın varlığına alıştığımız ve onları kabullendiğimizle kendimize olan saygımızı zamanla yitirebilmemiz, ikincisi de iletişimde olduğumuz kişilerin kırık cam sayısını artırmaktan çekinmememizdir. Görmezden gelinen her kırık camın ruhumuzda az ya da çok iz bıraktığını fark etmemiz önemli bir farkındalık. Onarım sürecine kendi çabamızla ve kendimizden başlamamız fark yaratan bir unsurdur.
Bu alanda güçlü bireyler olabilmenin adımlarından biri erken farkındalık ve müdahaledir. Camlar darbe aldığında, küçük çatlaklar oluştuğunda bunu hızlıca fark edebilme yeteneği kendine saygı duyan bireylere özgüdür. Bu bireyler camlar henüz kırılmadan durumu fark eder ve gerekli lider duruşu sergileyerek iletişimin zarar görmemesini sağlar. Zamanla bu iletişim güçlenerek etkileşime dönüşür.
Zaman zaman iletişim ve ilişki biçimlerimize dışarıdan bir gözle bakmak bahsettiğim farkındalığın gelişmesini sağlayacaktır. Hayatımızı, ilişki ve iletişim kurma biçimlerimizi, zaman içerisinde neye ve nasıl dönüştüklerini gözden geçirmemiz sıradan bir meziyet değildir. Özsaygısı gelişmiş, sınırlarını bilen, iletişimde olduğu tarafın da sınırlarının farkında bireyler iletişim kazalarını küçük ve onarılabilir sıyrıklarla atlatmakta ustalaşırlar. İletişimde hatalar, küçük kazalar kaçınılmazdır ve oyunun ihtimallerinden biridir. Hayal kırıklıkları, tarafların içine attıkları bir zaman sonra çatlak camlara sebep olur ve binadaki birçok camı bu son bekliyordur artık.
Empati yeteneği de göz ardı edilmeyecek kadar büyük bir etkidedir. İletişim içindeki tarafların kırık camları olması, sayılarını dilediğimizce artırabileceğimiz anlamına gelmez. Her birey geçmişi ile aynı seviyede barışık olmak zorunda değildir ve bu noktada yaşadığı tökezlemeler onu zayıf taraf yapmaz. Karşılıklı güven ve sabır ortamı iletişim çiçeklerinin yeşermesi için en güzel alandır ve korunmalıdır.
Bir diğer önemli alan da kendimize gösterdiğimiz şefkattir. Kendine şefkat göstermeyen biri, başkasına da şefkatle, empati ve anlayışla yaklaşamaz. Sevmeye, şefkat ve ilgi göstermeye kendimizden başlamak ayırt edilir bir güçtür.
Rekabet duygusu ile atılan iletişim adımları kırılganlıkları görmezden gelmemize sebep verebilir. Ne için iletişimde olduğumuzu hatırlamak her zaman denge sağlar. Sen dili, ben dili, biz dili… Hangisini kullandığınız son derece önemlidir.
Umut, sabır, sevgi ve saygı kavramlarının karşılıklı olması da insan ilişkinlerinin başlangıcının alan ayırt etmeksizin en önemli noktasıdır. Bu noktaları temel edinmek binamızın camlarını güçlendireceği gibi, bizi kırık camların sayısını artıran değil tersine azaltan taraf yapar.
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...
Dizeleri ile ne güzel anlatmış Mevlana!
İçimize atmadığımız, özür dilemekten ve affetmekten imtina etmediğimiz, iletişimin temelinin samimiyet, içtenlik ve güven olduğunu görebildiğimiz zaman hepimizin camları hep ruhumuzun ışıltısını yansıtacaktır.
Tüm bunlarla dolu sağlık ve neşe dolu bir hafta sonu dilerim.
Mükemmel bir yazı , ufak ayrıntıları ve dokunuşlarına bayıldım kalemine sağlık ????????????
Çok teşekkür ederim, emeğinize sağlık.
Hiç bakmadığım bir açıdan baktım.Kendimi önce ben kendimi sevecem ki başkası da sevsin beni. Milletin camı zaten kırık diye sen de kırma herkesin derdi kendine
Çok teşekkür ederim Sedat Bey
Kırık camlarımızı onarıp, baktıkça tecrübesini hatırlayarak tekrarlamamak en güzeli. Harika bir yazı kaleme almışsınız????
Çok teşekkür ederim