Bir tırnak yazısı yazayım. Tırnak arası aktarayım duyguları, hisleri…
Vatandaş Rıza anlatsın, ben yazayım…
Birinci ağızdan…
Doğrudan anlatım şeklinde…
“Çok üşürdüm. Eskiden soğuğu, sonbaharı, kışı, hazanı, sarı yaprakları…
Hiç sevmezdim. Çok korkuturdu beni soğukluk ve soğuk. Belki bu korku odun, kömür sıkıntısındandı. Sobayla ısınıyorduk ya. Duman vardı, is vardı, kül vardı…
Depoda odun, kömür azalırdı, korku artar, üşüme çoğalırdı.
Yıllar geçti. Soba bin bir hatırasıyla tarih oldu. Soba tarih olurken pek çok kavram da yok oldu gitti sobayla birlikte.
O dönemleri yaşayanlar ne demek istediğimi çok iyi anlarlar.
Akıllarından, gözlerinin önünden nice hatıralar gelir geçer.
Şimdi yaş ilerledi. Çocuklar büyüdü. Saç ağardı, suç çoğaldı. Üşüme hissim de pek çok konu gibi değişti. Artık üşümüyorum ve seviyorum soğuğu.
Dinlendiriyor beni soğuk. Soğuk sonbahar akşamının rüzgârında ısınıyor ruhum. Bu noktaya nasıl geldim? Biraz anlatayım. Ben nice soğuklar, nice soğukluklar gördüm.
Şubat soğuğunu yaşadım. Soğuk yüzler gördüm. Devlet yüzü çok soğuktu. Hükümet dedikleri zatın suratından düşen bin parçaydı. Zemheri, kalandar soğuğu değil, beni temmuz sıcağı bile üşütürdü.
Okul ve cami yollarında kara kışın beyaz karlarında küçük, lastik ayakkabıların içinde, yırtık çorapların sarmaya çalıştığı ayaklarım donardı, kızarırdı. Burnum, yüzüm, ellerim soğuğun en temizini damarlarına kadar hissederdi. Sıcak çok uzaktı o zaman.
Bir soba, bir ocak başı çok ulaşılmazdı. Taliplisi çoktu sıcağın. Bir sobanın başında yer bulup ellerimizin buzunu sökme imkânını çok zor bulurduk. Bastıran tipi dolayısıyla traktörümüzün yolda kalması neticesinde egzozda az mı ısıtırdık ellerimizi, yüzümüze sürerdik.
Kaç kez sabahı buz gibi yorganlara sarıla sarıla beklerdik. Sabah olsa da çalışsak, hareket etsek de ısınsak diye düşünürdük. Yatak bizlere dinlenme, ısınma yeri değil de bir ıstırap hücresi gibi gelirdi.
Gece rüyalarımız donardı…
Bu misalleri o kadar çoğaltırım ki, o kadar özelleştiririm ki…
Biraz da başkalarına, takip edenlere bırakıyorum. Onlar da yaşadıklarını, yedikleri soğukları anlatsınlar. İnanıyorum ki bu anlatılanları yaşamış pek çok insan olacaktır. Vatandaş bizi anlattı ama az anlattı diyecektir. Bize katılıp belki teşekkür edecektir.
O günleri hatırlattığımız için…
Bu kadar anlattıktan sonra şimdi, yıllar sonra, hazan mevsimimde şunu en samimi hislerimle ve rahatça, maziyi hatırlayarak söylüyorum:
Artık üşümüyorum…
Üşümüyorum…”
Allah kimseyi üşütmesin…